Yazımız 31 Ocak 2025 tarihinde güncellenmiştir.
Alev Alatlı Sözleri…
Alev Alatlı (16 Eylül 1944, İzmir – 2 Şubat 2024, İstanbul), Türk yazar, akademisyen, sosyolog, köşe yazarı ve ekonomist. Modern Türk romancılığının önde gelen isimlerinden birisi olan Alatlı; felsefe, politika, ekonomi, ilahiyat ve sosyoloji gibi bilimleri edebiyat alanında birleştiren, çağın problemlerini evrensel bakış açısı ele alan aydın bir yazar olarak kabul edildi.
Yazımızın sonunda Alev Alatlı Kimdir? Başlığı altında Alev Alatlı’nın hayatı anlatılmıştır
Yazarın söyleşi ve röportajlarındaki sözlerinden ve kitaplarından yaptığımız alıntılardan bir derleme hazırladık…
Bilgilendirme: Alev Alatlı Hocamızın cenaze namazı yarın (3 Şubat Cumartesi) öğle namazını müteakip Eyüp Sultan Camiinde kılınacaktır.
Alev Alatlı Sözleri
“Her yasal hak helâl değildir.”
Parmağıma değil, işaret ettiği yere bakın!
“Filistin benim canım, Filistin benim ciğerim…”
“Ben öldükten sonra hoş bir Seda bırakmak isteyenlerdenim”
“Aydınların sorumluluğu halkın sorumluluğundan çok daha derindir.”
Dillendirebilmek için cüret, cüret edebilmek için gerçeklerle silahlanmak gerekiyor.
“En büyük ihanet; dünyanın bir ayet olduğunu unutmaktır, okumamaktır, düşünmemektir.”
Biz askeriz, oğlum. Asker ölümle iç içe yaşar. Bir elimiz sancağımızda, bir elimiz kefenimizdedir bizim.
Ola ki, ‘çok gülme ağlarsın’ nasihati ile büyüyen bizler, gülebilmeyi güvence altına almak için ağlamayı seçenlerdendik
“Bugünümü yapan, dünüm. Ama yarına karşı tamamen özgürüm. Yarınımın kumaşını kendim dokuyacağım.”
Hoyrat ve cimriyiz. Birbirimize vakit ayırmıyoruz. Daha nasılsın derken, cevabını da kendimiz veriyoruz, iyisin iyi!
”Bu dünyaya Amerika’nın şedit dünya görüşü değil de Osmanlı’nın adaleti önceleyen dünya görüşü hakim olsaydı, gezegen bu hale gelmezdi.”
“İster en mükemmel yönetim sistemi, ister sanayi kalkınma gerçekleştirilsin, bir milletin manevi enerjisi tükenmişse o millet çökmekten kurtulamaz.”
(Hayır Diyebilmeli İnsan ·)
“Dünyayı kurtaracak olan İslam’dır. Türk İslam diye de altını çizerim çünkü en az tahrif edilmiş şeklinin hâlâ Türkiye’de yaşandığına inanırım. Eğer Osmanlı hakim olsaydı bu gezegen bu hale gelmezdi.”
Bir çocuğun bir kere ‘cahil’ olduklarına karar verdiği büyüklerinden bir şeyler öğrenmesi ne zordur. Saygı yitmeye görsün, artık ağızlarıyla kuş tutsalar da olmaz büyükler.
(Kabus)
Ya siyah olacaksın ya beyaz! Hem siyah hem de beyaz olamazsın. İkisinin ortası yok! Niye yok arkadaşım? Dünya ‘gri!’ Dünya kırçıl!
Aktır-karadır diye ısrar etmenin âlemi ne?
(Kabus)
” Madem ki, son temsilcileriyiz Gezegen’ in iyiliği için yaşatılması elzem bir medeniyetin, bizi durduracak tek’ gerçek’ , soğuyan Güneş’in dünyamızı yarı yolda bırakması ihtimali olmalı. ”
(Fesüphanallah!)
Alev Alatlı Sözleri
Aslolan hakkın helal edilmesi olmalıdır. Aslolan helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak helal değildir ve olamaz.
“Ritüeller ülkesi” olduğumuza katılıyordum. Hep miş gibi, rencide olmuş gibi, bıçak kemiğe dayanmış gibi, isyan edermiş gibi, inanırmış gibi, hatta eğlenir miş gibi yaptığımız doğruydu.. Kim daha iyi …miş gibi, yaparsa, o kazanıyordu.”
“Ey, Oğul! Kahraman, gücü yetmediğinde kahraman olmaktan çıkar. Yiğit, gücü yetmese de yiğit kalır. Yiğitlik madalyası yoktur. De ki, takınamadın, ne gam? Sen öyküneceksen, kahraman olmaya değil, yiğit olmaya öykünesin.”
Gelin görün ki, ne zaman cinsellik insani işlevlerinden kopuyor, kadın ya da erkek, birey, kendisi olmaktan çıkıp her an bir başkasıyla ikame edilebilir bedene indirgeniyor, işte orada müdahale etmek lazım! Tarih şahittir ki, bireyi haz nesnesine indirgeyen mekanizma, aynı kolaylıkla nefret nesnesine de indirgeyebiliyor…
(Suç Ortağı Hollywood)
Ey, Oğul! Güneşin balçıkla sıvanmadığı söylemi, zamanın ruhuna yenik düşenlerin avuntusudur. Tarih şahittir ki, güneş balçıkla sıvanabilir, gerçeklerin üstü örtülebilir. Hakikat sükût suikastına kurban gidebilir, hiç söylenmemiş, dile getirilmemiş gibi olabilir. Umumun zihniyetine ters düşen gerçek, öfke uyandırır. Sapkınlıkla, sapıklıkla suçlanır, savunmasız kalır.
Aziz ülkemize gelince, ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı adet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’nin.
(Fesüphanallah!)
Çok fazla pişmanlığın olmadığı bir hayat geçirdim. Ciddi hatalarım olmadı. Elbette hatalar yaptım ama bunlardan da çabuk dönmeyi bildim. İnançlı bir insanım, Allah’ın beni hep koruduğunu ve kolladığını hissettim hayatım boyunca. Sağlıklı bir bedenim var. Sevmenin ötesinde saydığım, beğendiğim bir kızım var. Şanslıyım, büyük yoksulluğun ne olduğunu gördüm. İyi ki yaşamışım.
Alev Alatlı Sözleri
Ey, Oğul! Bayağılık geçer akçe olup yüreğini daralttığında, varıp büyük edebiyatçıların kapılarında yatasın. Neş’et Ertaş, her kahramanın yiğit olmadığını en iyi bir bilendir. İnsan serüveninin üç yüz senaryodan ibaret olduğunu sana William Shakespeare hakkıyla anlatır. Manzarayı umumiyi İbni Haldun hocadan sor. Cemil Meriç üstadı ihmal etme ki, özgün sanılan tekliflerin arkasına saklanmış Godot’u bekleyen asıl eserleri gösterebilesin.
“…artık Rusya için söylenen hemen her şey bizim için de geçerli. Meşruiyetini ve güvenilir ulemasını kaybetmiş, aşırı derecede yıpranmış, sadece aydınlarının desteğinden değil, camilerini dolduracak güvenilir müminlerinden de yoksun bir toplum… Entelektüel bir boşluk içinde, temsil ettiklerinin ihtiyaçlarını dillendirmekten aciz, bir o kadar zayıf ve deorganize muhalefet… Ülke sorunlarını hiçe sayan küreselleşmeciler diye birileri… Medyayı kontrol eden finansman çevreleriyle devlet arasındaki enformasyon savaşlarında bölünmüş bir halk… Kendi hükümetleri ile yabancı bir güçmüşçesine pazarlık eden ekonomi seçkinleri… İnsan hayatının gündelik gereksinimlerinin ötesinde ,daha üstün bir anlamı yokmuşçasına yaşanıyor olması… Tarihin kaderci bir bakış açısıyla değerlendirilmesi…”
(Dünya Nöbeti Gogolün İzinde: 2. Kitap ·)
Asker bir babanın kızıyım, İkinci Dünya Harbi’nin ortasında çadırda doğdum. Babamın birliği Ege’de olası bir Alman saldırısına karşı konuşlanmıştı. Annem bana hamile, İstanbul’dan toplanıp yanına geliyor. Çok çalışkan, güçlü bir annem vardı. Gündüz Merkez Bankası’nda çalışır, gece dışarıya dikiş dikerdi. Böyle bir rol modelim olduğu için şanslıyım. Çocukluğum 1950’lerde Doğu’da geçti. O zaman çok büyük yoksulluk vardı, kışın ortasında ödevlerini elektrik direğinin altında yapan arkadaşlarım vardı, evlerinde mum bile olmadığı için. O yoksul Türkiye’den bugünlere geldik, çok şükür. Hızlı bir ekonomik dönüşüm yaşadık. O kadar hızlı olması da beni korkutuyor. Talepler arttı, kıymet bilinmiyor. Zenginlik ve fakirlik hep vardı ama zenginle fakir arasındaki uçurum bu kadar derin değildi. Zenginler varlıklarını teşhir etmezlerdi. Örneğin, biz dışarıda ekmek bile yemezdik, insanların canı ister diye. Şimdi sergiliyorlar zenginliklerini.
Düşünün ki sevgi emektir, emek verileni korumak, sakınmak, sadakat, saygı, vefa demektir. Bu pencereden bakarsanız, biz Türklerin kendimizi “Yaratan’dan ötürü” bile sevmediğimizi, kendimize ait hemen hiçbir kuruma hürmet etmediğimizi, esirgemediğimizi teslim edersiniz. Pek müsrifizdir, bir heyecan inşa eder, sonra bırakırız düşsün, değerini yitirsin. Kim öğretiyse bize “yıkmadan yapılmaz” diye, bakım, onarım, uyarlama bilmez; töre, bina, icat, buluş, sanat eseri, insan, hele de insan! harcar geçeriz. Elin 1990 doğumlu kopili 732 tarihini silahına nakşeder, Puvatya hezimetini anımsatır da Kül Tigin’i çağrıştırmaz. Orhun Yazıtları’ndan söz ettiğimi anlıyorsunuz, iki oluşumun tarihi neredeyse günü gününe aynıdır: 732 “Ey Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin..” böyle gider. Görün ki, ne o kitabeyi bozkırın ortasına diken gayrete, ne o derin kaygıya, ne de içten uyarıya hürmetimiz vardır, bırakırız rüzgâr üfürsün yavrum, Bob Dylan’ın dediği gibi bırakırız “rüzgâr uzaklara üfürsün”.
(Fesüphanallah!)
Aslolan hakkın helal edilmesi olmalıdır. Aslolan helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak helal değildir ve olamaz. Suriçi ile Kobani’nin arasına çizgi çekmek 1. Dünya Savaşı galiplerinin yasal hakkıdır belki. Ama helal değildir. Keza iflas eden kardeşinizin haraç meraç satışa çıkarılan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir ama helal değildir. İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir. Yeni ve çok daha ucuz bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alan ve dümen altı eden bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur. Ama yaptığı iş helal değildir. Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncı yaptığı formülü ambalajın üzerine koyduğu için yasaldır, dolayısıyla suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir. Ve son olarak bir kalem darbesiyle atar ergenleri, lümpen ergenleri sokağa döken yazar; alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur. Ama helal değildir yaptığı.’
Alev Alatlı Sözleri
Nasihatimdir, vasiyetimdir
Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur. Aristarkus, Kopernik’e “zıpçıktı astrolog” diyen devrimci Martin Luter’den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde. Siz istihkâmlarınızı güçlendirin, zor zamanları fırsata çevirin. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olun.
Aziz ülkemize gelince, ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı adet edinin. Unutmayın ki düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar. Mademki son temsilcileriyiz Gezegen’in iyiliği için yaşatılması elzem bir medeniyetin, bizi durduracak tek “gerçek”, soğuyan Güneş’in dünyamızı yarı yolda bırakması ihtimali olmalı.
“Zekâ, cesaret ve iyi niyetin birleştiği noktaya erişmek istiyorum. Bir şeyden korkacaksam, parasızlıktan değil, kendi gerçeğimi bulamamaktan korkmak istiyorum. Parça başı doğrularla avunmak yerine, bütünü kucaklamak istiyorum. Ağzımdan çıkan her sözün, her kelimenin doğru olmasını istiyorum.
Ayağı yere basmayan bir malumat istifçisi, bir akademisyen olmak istemiyorum. Kişiliğimin temelini içtenlik oluştursun istiyorum. Gevezelik etmektense yapmayı, yaptığımla söylediğimin bir olmasını istiyorum. Kusuru başkasında aramaktansa, kendimde aramak istiyorum. Eğer bir şeyden sıkılacaksam, ünlü olmamaktan değil, yeteneksiz olmaktan sıkılmak istiyorum. Ölümünden sonra adımın anılmayacağını bilmek hoşuma gitmiyor. Alçakgönüllü, ama yapıcı olmak istiyorum. Az ve öz konuşmak istiyorum. En zorlu kazanımlarımın tanıksız kalmasına üzülmemek istiyorum. Davranışlarım, bütün ulusların gelecek kuşaklarına örnek olacakmışçasına yaşamak, ağzımdan çıkan, her kelime dünyayı etkileyecekmişçesine özenle konuşmak istiyorum. Bana yapılmasını istemediğimi başkalarına yapmak istemiyorum. Ama karşılıklılık istiyorum. Kötülüğü iyilikle karşılamak istemiyorum, çünkü o zaman iyiye vereceğim şey kalmıyor. İyiliği iyilik, kötülüğü adalet karşılasın istiyorum. Bayağılığı değil, yüceliği ululamak istiyorum.
İçimden herkese karşı gürül gürül duygudaşlık aksın istiyorum. Benden üstün olanları kıskanmamak, onlarla eşitlenmek için gayret göstermek istiyorum. Alçaklarla karşılaşınca da yine dönüp kendime bakmak istiyorum, çünkü biliyorum ki, türdaşlarımızla paylaşmadığımız niteliğimiz yoktur. İftiradan uzak durmak, bu söylediğimin doğru olduğunu sahiden biliyor muyum diye kendime hiç durmaksızın sormak istiyorum. Herkese karşı nazik olmak, herkesin hatırını saymak, sadık ama kimsenin yardakçısı olmamak istiyorum. Hepsinden öte, hayatın her anını ciddiyetle saygıyla karşılamak istiyorum. Görüyor musun, bütün bunlardan ne kadar uzağım! Henüz ne kadar çiğ, ne kadar hamım! Bana zaman tanı! Zaman tanı adam olayım! Açmadan solmak istemiyorum! Ölmek istemiyorum! Daha değil, yarın değil!
(Viva La Muerte! – Yaşasın Ölüm!)
ALEV ALATLI KİMDİR?
Alev Alatlı, lise eğitimini babası Ertuğrul Alatlı’nın askerî ataşe olarak görev yaptığı Tokyo’da tamamladı. Öğrenim hayatına devam ederek Ekonomi ve İstatistik lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) aldı. Yüksek lisans eğitimine ise “Fulbright” bursuyla gittiği Vanderbilt Üniversitesi Ekonomi ve Ekonometri bölümünde devam etti. Sonrasında felsefe öğrenimine yöneldi ve doktora çalışmalarına Dartmouth College’da başladı. İlahiyat konusuyla ve düşünce ile medeniyet tarihi üzerine yoğunlaştı; 1974’te Türkiye’ye dönüş yaptı.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Devlet Planlama Teşkilatı’nda kıdemli ekonomist olarak görev aldı. Ayrıca California Üniversitesi ile psiko-dilbilim alanında işbirliği yaptı. sozkimin.com Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde Bizim English dergisini yayımladı ve daha sonra Türk Yazarlar Kooperatifinde başkan yardımcısı olarak görev üstlendi. Filistin davasının tanıtımına yaptığı katkıları nedeniyle 1986 yılında Tunus’ta sürgünde bulunan Yaser Arafat tarafından Özgürlük Madalyası ile ödüllendirildi.
Ayrıca Aydınlanma Değil, Merhamet! adlı romanı ile 2006 yılında Moskova’da Mikhail A. Sholokhov 100. Yıl Roman Ödülünü kazandı. 10 Aralık 2012 tarihli Bülent Ecevit Üniversitesi Senato (Bülent Ecevit) toplantısında Alev Alatlı’ya Fahri Doktora unvanı verilmesine karar verildi ve unvan 25 Aralık 2012 tarihinde düzenlenen bir törenle kendisine sunuldu. Alev Alatlı, Edebiyat alanında 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü.
2005-2017 yılları arasında Kapadokya Meslek Yüksekokulu mütevelli heyet başkanı olarak görev aldı. 2017 yılı itibariyle de Kapadokya Üniversitesi mütevelli heyeti başkanlığı görevine getirildi.
Alev Alatlı, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu’na üye olarak atanmıştır.(k)
Alev Alatlı Sözleri