Yazımız 28 Mayıs 2023 tarihinde güncellenmiştir.
Annie Ernaux Sözleri…
Annie Ernaux ( Lillebonne, Fransa, 1 Eylül 1940, Fransız yazar ve edebiyat profesörüdür. Çoğunlukla otobiyografik olan edebi eseri, sosyoloji ile yakın ilişkiler içindedir. Ernaux, 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü “kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmalarını ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve klinik keskinliği nedeniyle” aldı.
Yazarın sözlerinden ve eserlerinden yaptığımız alıntılardan bir derleme hazırladık….
Annie Ernaux Sözleri
Hayatımı açıklamaya çalışmayı bıraktım.
Var olmak susamadan kendini içmektir.
İçi boşaltılmış, cilalı söylemlerin içinde yaşıyorduk.
Geçip giden şeyler için hüzünlenecek zamanımız yoktu.
Hafızamız dışımızdadır, zamanın yağmurlu bir nefesinde.
Geleceğin yerini, içini kemiren bir aciliyet duygusu aldı.
Kimi duygular tedavülden kalkıyordu, hissedilmiyorlardı artık
Şeylerin bolluğu, fikirlerin kıtlığını ve inançların aşınmasını gizliyordu.
zira evinden hiç ayrılmazsan bütün şehirler dünyanın bir ucu gibi gelir
Kendisini hiçbir yere ait hissetmiyor, bilginin ve yazının dünyası hariç.
“Senelerce babamın yerinde oturup yalın tutkuyla boş dolaplara baktım.”
“Dünyanın güzelliğine yaslandım Ve mevsimlerin kokusunu ellerimle tuttum”
Çoğu kişinin ömrü taş çatlasa elli kilometre çapında bir daire içinde geçiyordu.
Evleninceye kadar, aşk hikayeleri milletin meraklı bakışları ve yorumları altında yaşanırdı.
Zamanın beni artık hiçbir yere götürmeyeceği duygusu; beni sadece yaşlandırıyordu.
Hiçbir şey, ne zeka ne eğitim ne güzellik, hiçbir şey bir kızın cinsel itibarı, yani evlilik piyasasındaki değeri kadar önem taşımıyordu.
İnsanlar bütün bu nesnelerin bir işe yarayıp yaramadığını, onlara ihtiyaç duyup duymadıklarını sorgulamıyor, sadece sahip olmayı arzuluyor ve hepsini derhal almaya yetecek kadar para kazanamamanın sıkıntısını çekiyorlardı.
“Çocukken benim için lüks, kürk mantolar, uzun elbiseler ve deniz kıyısındaki villalardı. Daha sonra, bunun entelektüel bir yaşam sürmek olduğuna inandım. Şimdi bana öyle geliyor ki, lüks aynı zamanda, bir erkeğe ya da bir kadına olan tutkuyu yaşayabilmektir.”
Toplumun işkillendiği şeylerin başında cinsellik geliyordu ve herkes her yerde, her şeyde onu görüyordu: açık yakalı elbiselerde, dar eteklerde, kırmızı ojede, siyah iç çamaşırında, bikinide, iki cinsin yan yana gelmesinde, sinema salonlarının loşluğunda, umumi tuvaletlerde, Tarzan’ın kaslarında, derste bir kızın elini saçına götürmesinde vs. “Mazbut” ve “hafif” diye sınıflandırılan kızları değerlendirmenin birinci ölçütü buydu.
Her şey bir saniye içinde silinip gidecek. Beşikten ölüm döşeğine dek derlenen sözlük tarihe karışacak. Suskunluğa bürünecek her şey ve onu anlatacak bir sözcük olmayacak. Aralık dudakların arasından hiçbir şey, ben men, çıkmayacak. Dil ise dünyayı kelimelere dökmeye devam edecek. Bayram sofrası sohbetlerinde, yüzü gittikçe silinen bir isimden ibaret olacağız ve giderek eski devirlere ait, adsız sansız yığının içinde kayıplara karışacağız.
Annie Ernaux HAKKINDA
1 Eylül 1940’ta, Lillebonne’da, işçi sınıfına mensup bir ailede doğdu ancak babası sonradan bir bakkal dükkanı açtı. Çocukluğunu Yvetot, Normandiya’da geçirdi. Mazbut bir sosyal çevrede büyüdü. Rouen ve ardından Bordeaux üniversitelerinde okudu. Edebiyat öğrenimi gördü ve uzun yıllar boyunca edebiyat öğretmenliği yaptı. Kişisel deneyimle toplumsal tarihi birleştiren unsurları 1974’te daha ilk otobiyografik romanı olan Les Armoires vides’le (Boş Dolaplar) ortaya koydu. 1984’te otobiyografik yapıtlarından biri olan La Place (Babamın Yeri) ile Renaudot Ödülü’nü kazandı. Fransız eleştirmenler tarafından da çok olumlu bulunan 2008 tarihli anı kitabı Les Années (Yıllar), birçok kişi tarafından başyapıtı olarak kabul edilir. Bu kitapta Ernaux, kendini ilk kez üçüncü şahıs (elle) olarak yazarak, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasından 2000’lerin başlarına kadar Fransız toplumuna (bir kadının ve içinde yaşadığı gelişen toplumun dokunaklı sosyal tarihi) canlı bir bakış sunar. Sınıf atlama, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, kürtaj, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meseleleri kendi deneyimleri üzerinden aktarırken, arka planda daima toplumsal yaşam ve onu oluşturan kültürel, siyasî, tarihî olaylara yer vererek, “toplumsal bellek” yazını olarak nitelenebilecek eserlere imza attı. Başta Renaudot Ödülü olmak üzere birçok ödüle değer görüldü. Hâlâ Cergy’de yaşamaktadır.(1000kitap)