Yazımız 3 Kasım 2023 tarihinde güncellenmiştir.
Boğaziçi ile İlgili Sözler…
“Dünyanın bir başkenti olsaydı o İstanbul şehri olurdu” sözüyle güzelliği anlatılan bu tarifler ötesi şehrin akla ilk gelen yerlerinden olan yalıları, konakları, erguvanları, camileri ve ismiyle benzer üniversitesi ile göze hoşluk ruhlara huzur veren Boğaziçi ile ilgili sözlerden bir derleme hazırladık…
Boğaziçi ile İlgili Sözler
Mayıs, Boğaziçi mevsimidir azizim, Boğaziçi. Sadece mayıs değil, bütün sene…
Mehmet Rauf
Işıldar baştanbaşa Boğaziçi
Değmeye görsün gözlerin sulara
Nuri Pakdil
Boğaziçi Üniversitesi’nin bana kazandırdığı en mühim değerlerden biri öğrenme merakı oldu.
Ebru Dorman
Yaşamak
Doğruların yanlışlarda aranması
Boğaziçi’nde sis
Unutulmuş vapurlar..”
Attila İlhan
Güzel bir çehreye parlak bir tebessüm ne kadar yakışırsa Boğaziçi’ne de mehtap o derece yakışmaktadır.
Nabizade Nazım
“Şimdi farz et ki Boğaziçi’nde yahut mesela Adalar’dayız… Deniz yok mu deniz… En sıcak havalarda bile insana can verir. Serin… Mavi…”
Mehmet Rauf
İçsel arzuların resmedilmesi nasıl mümkün değilse Boğaziçi’nin şu güzelliği de kalemle anlatılabileceğin üzerindedir.
Nabizade Nazım
İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim
Bir garip Orhan Veli Veli’nin oğlu
Tarifsiz kederler içindeyim
Orhan Veli Kanık
Başbakanlık Osmanlı Arşivinde muhafaza edilen 1851 tarihli tek parça panoramik Boğaziçi resmi,bugünkü Beşiktaş ilçesinin ve çevresinin geçmişine ışık tutacak nitelikte.
Osman Doğan
(Trt Korusu) Boğaziçi’nin ilk görkemli erguvan topluluklarına burada rastlamak mümkün. Hatta doğal maki ortamındaki tek erguvan görüntüsü bu koruda desek yanlış söylemiş olmayız.
Sedat Bornovalı
Bineyim bir Boğaziçi vapuruna günün birinde. Bebek’le Arnavutköy önlerinde arka taraftaki oturduğum kanepeden kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler yoksa, denizin içine bırakıvereyim kendimi.
Sait Faik Abasıyanık
Yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
Yürüyelim seninle İstanbul’da
Boğaziçi mağrur türkülerini
Gözlerine baka baka söylesin
Nurullah Genç
“Mustafa Kemal taburunun terhis edilmesinin ardından trenle İstanbul’a geldi ve 13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa Garı’na indi. Bogaziçi’nde İtilaf filosunu görünce şöyle dediği rivayet olunur: ‘Geldikleri gibi giderler.’ “
Klaus Kreiser
Her İstanbullu Boğaziçi’nde sabahın başka semtlerinden büsbütün ayrı bir lezzet olduğunu, Çamlıca tepelerinden akşam saatlerinde İstanbul’da ışıkların yanmasını seyretmenin insanın içini başka türlü bir hüzünle doldurduğunu bilir.
İnsan Çamlıca tepesinin o eteklerinde etrafa göz gezdirdiği zaman Boğaziçi’nin iki tarafındaki yeşil sahilleri dolaşarak akıp giden suları, en sevdalı heyecanlardan, en gizli düşüncelerden, en sessiz rüzgarlardan, en hassas bulutlardan, en hafif renklerden en büyük alemlere kadar kainatın semada bulunan bütün güzelliklerini gösterir.
Samipaşazade Sezai
Gezginleri güzelliğiyle dilsizleştiren İstanbul, hiç şüphesiz, kozmopolit Galata değil, âbidevî camileri kucaklayan ahşap şehir dokusu ve bu dokuyu sarıp sarmalayan yeşil örtüsüyle Türk ve Müslüman İstanbul’ dur. Boğaziçi’ dir, Süleymaniye’ dir, Eyüp’ tür, Üsküdar’ dır. Dar ve gölgeli sokakları, insanı ezmeyen binaları, hanları, hamamları, küçük mescitleri, çeşmeleri, mezarlıklarıyla son derece insanî bir şehirdir.
Beşir Ayvazoğlu
Roman ve hikâye tarzı kurmacalara alışık olmayan, sadece gazete haberleri okumaya yeni yeni başlayan okur kitlesinin gerçek/kurmaca ayrımını yapmakta zorlandığı ortaya çıkıyor. (…) Ahmet Mithat romanlarındaki kahramanları öldürmesin diye tehditçiler, ricacılarla karşılaşırmış. Boğaziçi vapuru ile gelirken gazeteye yazdığı fıkraları ekseriya bu rica ve tehditlerden mülhem olarak değiştirmeye mecbur kalırmış.
Nüket Esen
Cumhuriyet Bayramı gecesi Boğaziçi vapurlarından birini tutan gençler, Dolmabahçe Sarayı’nın rıhtımına yaklaşmışlar, haykırıyorlardı. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler, pencere kenarındaki koltuğa oturdu, eli ile gemiye işaret etti. Vapurda bir kıyâmettir koptu, gençler hep bir ağızdan:
Dağ başını duman almış.
Gümüş dere durmaz akar…
marşını söylüyorlardı. Atatürk mırıldandı:
– Bu bayramlar ve yarınlar sizindir, güle güle… dedi ve ölüm yatağına döndü.
Falih Rıfkı Atay
Bir Ukraynalı iri iri açmış gözlerini
Seyrediyor süzülen bir şilebin güvertesinden
Boğaziçi’ni
Kayıyor art arda köşkler yalılar
Kayıyor Mihrimah, Valide, Şemsipaşa, Ayazma
Odessa limanına kayıtlı bir gemide bir tayfa:
Sığınmış ceplerine yoksul elleri
İndiriyor içine bir bir o narin minareleri!
Boğazda tıkanan bir lokma gibi bir anda:
Kız Kulesi!
– İmdat!
Ne Ukraynalı tayfa ne de kimsecikler duyuyor bu sesi
Bir yanıt veren olmadı bugüne kadar
İnliyor kız kulesi!
Erdem Bayazıt
Boğaziçi Üniversitesi
Edebiyat ve sanatın tüm baskılara rağmen varlığını sürdürebilmesi ise özgür düşüncenin gelişebilmesine ve direnme gücünü koruyabilmesine bağlıdır. İşte bunun için bir başka kuruma daha ihtiyaç vardır: Üniversite. Siyasi baskılara maruz kalmadan, bilim insanlarının özgürce işlerini yaptıkları bir yerdir özerk üniversite. Salgın, deprem, çevre kirliliği, ekonomi, ruh sağlığı, toplumsal barış gibi can yakıcı konularda toplumun kulak verebileceği, uzmanlığına güvenebileceği bir kurum olarak üniversite yok edilirse yaşanacak felaketlerin bedeli kuşaklar boyunca ödenir.
Murat Gülsoy
Notos Öykü Sayı: 87, Tuğba Eriş