Yazımız 1 Haziran 2024 tarihinde güncellenmiştir.
Boris Pasternak Sözleri…
10 Şubat 1890 yılında doğup, 30 Mayıs 1960 tarihinde vefat eden Boris Pasternak, 1958 yılı Nobel Edebiyat ödülü sahibi Rus şair ve yazardır. Sanatçı bir aileye sahip olan Pasternak ünlü bir ressamın oğludur. Müzik ve felsefe eğitimi almıştır. Eserlerinde doğa tutkusunu doğaya ilişkin imgelerle dile getirmiş, insan ve toplum sorunlarını kaynaşmış bir bütünlük içinde yansıtmıştır. Şiire yeni söyleyiş özellikleri kazandırmış. Özellikle aşk ve tabiat konuları üzerinde durmuştur. Çağımızın en büyük şairlerinden biri sayılmaktadır. En meşhur eserlerinden biri Doktor Jivagodur. Yazarın eserlerinden yaptığımız alıntılardan bir demet hazırladık.
Boris Pasternak Sözleri
Horoz çok olunca sabah geç olur.
Yedi ebenin olduğu yerde bebek kör doğar.
Adım adım öğreneceksin, sonra koşacak olsan bile.
Sen, sonsuzluğun elinde esirsin, Zamanın elinde tutsak.
Gerçeklere kayıtsız kalan insanlardan hoşlanmıyorum.
Shakespeare’in dediği gibi ‘Kaderin kitabında aynı satırda yazılıyız biz.’
Ruhları esir olmuş insanlar, esaretlerini mükemmel biçimde idealize edebiliyorlardı.
Yaşamda kaybetmek kazanmaktan daha gereklidir. Tohum eğer ölmezse filiz veremez.
İnsanlar kendileri yönetmeye kalktıklarında bilinç, öldürücü bir zehre dönüşebilir.
Suç ve Ceza’nın sayfalarındaki sanatın etkisi, Raskolnikov’un işlediği cinayetten daha sarsıcıdır.
Güneş, sanki geçmişe bağlılığının bir göstergesiymiş gibi aynı yerde batmaya devam ediyor…
Yapayalnızım, her şey ikiyüzlülüğe bulanmış.
Yaşam benzemiyor düz ovada yol almaya.
Şiir, dışarının ışığını, havasını, bütün obje ve varlığıyla yaşamın gürültüsünü odaya taşıyan pencere gibi tıpkı
İnsan yaşama hazırlanmak için değil, yaşamak için doğar. Yaşamın kendisi, yaşam olgusu, yaşamın bereketi şakaya gelir şeyler değildir!
İnsan bazen nasıl da yeteneksizliğin üst sınırındaki bu gevezeliklerden bıkıp doğaya, sessizliğe ve anlamlı çalışmalara dönmek istiyordu.
…Sürekli hazırlık yapıyorlar. Neyin hazırlığı bu? Daha iyi bir yaşamın. Ama insanlar yaşama hazırlanmak için doğmazlar. Yaşamak için doğarlar. Yaşamın kendisi kadar önemli bir şey olamaz.
Özgürlük! Sözcüklerde, taleplerde sözü geçen özgürlük değil, umulmadık bir biçimde sanki gökten inmişçesine gelen gerçek özgürlük. Beklenmeden gelen, anlaşılamayan özgürlük!
Çocukların hiçbir şeyden çekinceleri yok, gerçeklerden korkmuyorlar. Biz yetişkinlerse korkudan elimizdeki en değerli şeylerimizi kötülüyor, hiç benimsemediğimiz şeyleri övüyor, anlamadıklarımızı kabulleniyoruz.
Bilinçli bir şekilde uykuya dalmak istediğimizde uykusuzluğa davetiye çıkarmış oluruz, sindirim organlarımızın çalışmasını denetim altında tutmak istersek bunun sonucu hazımsızlık olur. İnsanlar kendileri yönetmeye kalktıklarında bilinç, öldürücü bir zehre dönüşebilir. Bilinç aslında lokomotifin önündeki yolu aydınlatan farları gibidir. Bu ışığı aslında içeriye döndürdüğünüz zaman kaza kaçınılmazdır.
Bugünlerde her zamankinden daha küçük çapta kalp kanamalarına rastlanıyor. Tabiî her zaman öldürücü olmuyor. Bazıları iyileşiyorlar. Zamanımızın bilinen bir hastalığı haline geldi. Belki de hastalığın sebebi daha çok manevi. Çoğunluk, yaşamak için ikiyüzlü hayat sürmek zorunda. Sağlığınız da bunun etkisi altında kalıyor. Gün geçtikçe, duyduğunuzun, düşündüğünüzün aksini söylemek zorundasınız. Sevmediğiniz bir şeyi sevmek, hoşlanmadığınız bir şey karşısında hoşlanır gibi davranmanız gerekiyor. Sinir sistemi denen şey uydurma bir şey değil. Varlığınızın parçası… Ruh denen şey tıpkı ağzınızın içindeki dişler gibi göğsünüzde duruyor. Buna devamlı olarak karşı gelemezsiniz. İsyan eder.