Yazımız 4 Mart 2024 tarihinde güncellenmiştir.
Cem Karaca Sözleri…
Cem Karaca tam adıyla Muhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945 yılında İstanbul’da doğup 8 Şubat 2004 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
En bilinen vasfı Türk Rock Müziği sanatçısı olmasıdır. Bunun yanında bestecilik, tiyatroculuk ve sinema oyunculuğu yönleri de vardır. Bir rock kültü oluşturulmasında öncülük etmiş bu yolda Apaşlar, Kardaşlar,Moğollar ve Dervişan grupları ile çalışmış, kuruculuk ve yöneticiliğini yapmıştır.
8 Şubat 2004 sabahında, solunum ve kalp yetmezliğine bağlı olarak ağır bir kalp krizi geçirdi. Bakırköy Acıbadem Hastanesi’nde 58 yaşında hayata gözlerini yumdu. 9 Şubat 2004’te ikindi vaktinde Üsküdar Seyyit Ahmet Deresi Camii’nde kılınan cenaze namazın ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda babası ile aynı mezara defnedildi.
Bu yazımızda Cem Karaca’nın seslendirdiği şarkılarından sözleri, yazmış olduğu 3 eserden (Gazal, Fani Rubai ve Allah Yar) yapılan alıntıları ve Cem Karaca hakkında yazılmış ve söylenmiş cümlelerden bir demet hazırladık.
Cem Karaca Sözleri
İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları
Güneşte demlerim senin çayını, yüreğimden süzer öyle veririm.
Bir kazma ve bir kürek çalsın Cenaze marşımı. İstemem çelenk falan filan. Dostlar şayet varsalar da gelmesinler. Neme lazım, yağmurlu olur hava…
En sabırlı bir dil olsan
Susamazsın an gelir
Zalimin yanında isen
O zulüm sana da gelir
Vakitli mi vakitsiz mi bilmem ama
Gözünün bebeğinde sanki günahımdan yıkandım.
Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar,
Hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar.
Sende başını alıp gitme ne olur.
Başucuma salkım söğüt ağacı dikilsin isterim. Ceviz ağacı, Çınar ağacı, üstad Nazım’a yakışır. Salkım söğüt ağacı ise kıyısından, köşesinden Nâzım’ı hatırlatır.
Yol bir akıl bir
Bak da görebil
Sev korkma sakın
Rab sana yakın
Allah Yâr
Hiç kimseler ırgalayamaz beni gayri
Zil zurnayım, körkütüğüm, aşığım
Kapım Mevlana kapısı bu gece
Deccal gelse razıyım
İşte buymuş geldik gördük yaşadık
Kimi zaman yuh duyduk kimi alkış aldık
Meğer damla imişiz ummana daldık
Sıcak idik eridik, şimdi kar m’ola
Ömrümü sersem ayak ucuna
Basar da geçer misin dost
Yıkar da geçer misin gönlümdeki Kabe’yi
Benim iki hocam oldu. İsimlerini söylediğimde sizde şaşıracaksınız. Biri İlham Gencer diğeri ise Ruhi Su. Biri katı sağ görüşlü, diğeri ise sol. İlham Gencer’den nasıl şarkı söylemem gerektiğini, Ruhi Su’dan ise hangi şarkıyı, türküyü söylemem gerektiğini öğrendim.
Tuttum mısra – ı şiiri kulağından çektim
Ne çektimse ben dilimden çektim
Yağmur ekmedim ama doluyu biçtim
Bir garip bülbül gibi dilimden çektim
Gecenin nemi mi düşmüş gözlerine?
Ne olur ıslak ıslak bakma öyle
Saçını dök sineme derdini söyle
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle
Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur
Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur
Ana baba bacı kardaş dar günümde el olur
Namus belasına kardaş döktüğümüz kan bizim
Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın
Kainatın sırrı nerdedir
Kim bilir orda İbn-i Sina ile Galileo muhabbet etmektedir
Bugün kü mimari estetiğe (!)
Leonardo da Vinci ve Mimar Sinan
İnceden tebessüm etmektedir
Esse de Karadeniz’ in yıldızı gibi ana yel
Ben girdim bodoslamadan limana çoktan hey
Bir mendirek gibidir sevdamızın demirlediği yer
Dışarıda Kybele’ den kalmış yıldız poyraz eser
Barış’a Şiir
Canım gitti canım
Canımı bilir misiniz
Gözümün ağladığı, kan
O benim can içre can
dostumdu
Ay canım Barış
Ak saçlı dostum benim
O dağlar hangi dağlar ki
De ben de gidem…
Sana senin dağlarından
çiçekler derleyem…
Ay Barış canım Barış
Ak saçlı dostum benim
Sen orda şimdilik bir gurbettesin
Ben burda, hazin bir hasretteyim…
Cem Karaca Hakkında
Fikret Kızılok’ta da, Tuncer Kurtiz’de de, Cem Karaca’da da ortak olan bir özellik var. Üçü de ezbere şiir bilirdi. Bir başlayınca upuzun şiirleri duraklamaksız okurlardı. Şimdi onlar da yok, şiirleri ezbere bilenler de. Bir devrin kapanması böyle bir şey demek ki.
Kolektif
Aslında “Emrah”, sözleri bir halk ozanından alınıp popüler bir müzik tarzları ile bestelenen ilk parçalardan biriydi. Müzikal yapısı itibariyle, ilginç bir Akdeniz-Anadolu ritm-ezgi hibridine dayanıyor ve bir rock grubu tarafından çalınıyordu. “Emrah”, Cem Karaca’nın ilk plağı olmasına yanı sıra Cem Karaca’yı Cem Karaca yapan plaktı.
Gökhan Aya
“Ben ölünce devlet merasimi istemiyorum. Cenazemde alkış istemiyorum. Tekbir sesleri arasında defnedilmek istiyorum. Cenaze namazım küçük bir camide kılınsın”
Meşhurların Son Anları, Burhan Bozgeyik
Cem Karaca, ölmeden yapmış vasiyetini
Demiş ki:”Cenazeme sakın alkış tutmayın
Sadece tekbirlerle uğurlayın siz beni“
Bu mümine fatiha gönderin, unutmayın…
Cenab-ı Hakk’ın en güzel, en özel adı Allah’tır. Bu gerçeği, sanatçı ruhuyla hisseden Cem Karaca, bir röportajında şu manada konuşuyordu:
“Ben Tanrı’ya değil, Allah’a döndüm. Tanrı adıyla da Yüce Yaratıcı’yı kastedenlere saygı duyarım. Ancak Tanrı beni kesmiyor. Allah dediğim zaman, bu ismin ta yüreğimden kopup geldiğini hissediyorum ve tatmin oluyorum. Tanrı kelimesinde bu derinlik yok. Ağızdan çıkıyor, yürekten değil.”
Vehbi Vakkasoğlu
Cem’i anlat dediler bana..
Cem Karaca bir gün sabaha karşı eve dönüyor bir bakıyor ev bomboş. O zamanki karısı bütün eşyaları alıp gitmiş. Haberi alır almaz atladım gittim yanına, bomboş evde kırık sandalyede oturuyor. Kim olsa ağız dolusu küfrü basardı ama o “Arsen Lüpen gibi hatunmuş, gayrisi kalmış menkul olan her şeyi almış gitmiş Cahit! Allah’tan ev prefabrik değil, yoksa onu da götürürmüş.” demişti.
-Cahit Berkay
Bir türküye başlarken insanı etrafına baktıran ve acaba bir aslan dile geldi de türkü mü söylüyor dedirten Ali Ekber Çiçek, Huma Kuşu’nu uçuran Mükerrem Kemertaş, türkülerin efendisi Turan Engin, türkülere can veren Ümit Tokcan, perdesiz gitarı icat ederek tarih yazan efsane adam Erkan Oğur, tarz denildiğinde adı bir şimşek gibi beynimde çakan Erkin Koray, kol düğmesinde fırtına koparan ozan Barış Manço, notayla kelimenin arasına yüreği sıkışan üstad Cem Karaca… Bunlar nasıl adamlar, hepsi birer dahi. Hiçbir televizyon kanalında aşklarıyla gündem oluşturmadılar.
Erdal Demirkıran
Biliyor musunuz, bir kez de çocukken ağladıydım. Bu ikincisi. Rahmetli babam uzun yollarda Cem Karaca’ ‘nın Tamirci Çırağı’nı koyardı kasetçalara, o ağlar ben ağlardım. Dünyanın adaletsizliğine ağlardı babam. Kavuşamayan aşıklara ağlardı. Rütbenin ve iktidarın sevenlerin dilini lâl etmesine ağlardı. Ben babam ağladığı için ağlardım. Bir kötülük olduğunu dünyada, sezmesine seziyordum da… o yaşımda yine de pek anlamamıştım. Ben sadece babamın ağlamasına ağlardım.
.
Ben bir tamirci çırağıyım artık. Ustamla birlikte kendimi onarmanın sevdasındayım. Kendimi onarırsam şayet, dünyayı da onarabileceğim. Şükür olsun, aşk olsun.
Kemal Sayar
1965’in Kasım’ında Antakya 121. Jandarma Er Eğitim Alayı’nda askerlik hizmetini yerine getirmek üzere yola çıktı. “Daha önce benim Anadolu hakkında okul kitaplarından başka bir malumatım yoktu” diyor Karaca. “İlkokul hayat bilgisi kitaplarından bildiğimiz şırıl şırıl dereler, koyunları meler, ah beni şirin köyüm, orda bir köy var uzakta türü şeyler vardı kafamda” Ama gerek yolculuk esnasında gerekse askerliğinde durumun hiç de öyle olmadığını görmüş Karaca: “Anadolu’nun anlatılanlarla, yeşillikler içinde minarelerle mutlu insanlarla bezeli olmadığın gördüm. Ama bir yandan da fena halde İstanbul özlemiyle doluyum, Üç günlük evliyken askere gitmişim, eşimi düşünüyorum, anamı düşünüyorum, babamı düşünüyorum. Evimiz Bakırköy’de deniz kenarında orayı düşünüyorum. Tarifsiz kederler içindeyim.” İşte Karaca’nın kendi toplumunun kimliğiyle tanışması bu günlerde gerçekleşti: “Bir de baktım, orda askerliğini yapan birisi saz çalıyor. Ben düne kadar ‘ne garip, ilkel bir müzik’ diye düşünürken, bir de baktım ki benim o anda içinde bulunduğum hissiyatı o müzik canlandırıyor, o müzik dile getiriyor, anlatıyor, hiçbir Elvis Presley şarkısı o duyguyu anlatamaz. mümkün değil!”
Bir Cem Karaca Kitabı, Gökhan Aya