Cengiz Aytmatov Sözleri

PAYLAŞ
Cengiz Aytmatov Sözleri

Yazımız 1 Temmuz 2024 tarihinde güncellenmiştir.

Cengiz Aytmatov Sözleri…
Ünlü edebiyatçı, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi. 12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan’daki Talas eyaletinin Şeker köyünde doğdu. Babası Torekul Aytmatov, Sovyet Kırgızistanı’nda seçkin devlet adamı idi, ancak 1937’de tutuklandı ve 1938’de kurşuna dizildi. Tatar kızı olan annesi Nagima Hamziyevna Abdulvaliyeva tiyatro aktrisiydi. Adı, Cengiz Han’dan esinlenerek konulmuştur.1 0 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg’de hayatını yitirdi.

Toprak Ana, Beyaz Gemi, Gün Olur Asra bedel gibi dünya çapında meşhur eserleri lan yazarın eserlerinden yaptığımız alıntılardan bir derleme hazırladık.

Cengiz Aytmatov Sözleri

“Ölüm karşısında herkes eşittir”

 

Çocukluk ne güzel bir başıboşluktur!

 

“İtin sahibi varsa, Kurt’un Tanrısı var.”

Cengiz Aytmatov Sözleri

 Huzur olan evde mutluluk da olur.

 

Aptallar daima memnundur hayattan.

 

Türküler insanı arıtır, birbirine yaklaştırır.

 

“Bir eşşeğe eşek olduğunu ispat edemezsin ki..”

 

Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir…

 

İnsan için en zor olan şey, her gün insan kalmaktır.

blank

Doğru demişler: “Kendisini saydırmasını bilmeyeni saymazlar”.

 

Ne güzel türküler yakarmış eskiler! Her türkü tek başına bir tarih sanki.

 

Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır.”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Cengiz AYTMATOV'u Anma Mesajları

Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir, sığmazlardı…

 

Gözlerimi kapayabilir, kulaklarımı tıkayabilir, ama düşünmeden edemezdim.

 

Bazı insanlar vardır, daha ilk karşılaşmada, ona, ısınır, güven ve sempati duyarsınız.

 

Ama boş yere dememişler: ”Kendi ayıbını örtmek isteyen başkalarının yüzüne kara çalar.” diye.

 

“Bütün Türk dünyası bir araya gelmeli, örneğin kendi sinemasını, filmini yapmalıdır.”

 

Çocuklarla Çok İlgilenmek Gerek. Öyle Bir Çağa Geldik ki Herkesin Birçok Şeyi Küçük Yaştan Öğrenmesi Gerekiyor. 

 

Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır

 

Niçin bazıları çok iyi, bazıları çok kötü oluyor ? Niçin herkesin korktuğu, çekindiği insanlar var, bir de kimsenin korkutamadıkları!

 

“İnsanlar sonu gelmez çekişmeler, kavgalar yüzünden ne kadar geri kaldıklarını, entellektüel gelişme bakımından ne kadar zararlı çıktıklarını anlayabilecekler mi?”

 

Affedince yorulur insan, yalnız kaldığında bir de; ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır, olmayacağını bildiği halde…

 

Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir..

 

Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.

 

Çok insanlar, hastalıktan çok, içlerini kemiren, dinmek bilmeyen hırstan, olduklarından fazla görünmek istemelerinden ölürler.

blank

Bu insanlar niye böyledir ? Niçin bazıları çok iyi, bazıları çok kötü oluyor ? Niçin herkesin korktuğu, çekindiği insanlar var, bir de kimsenin korkutamadıkları !

 

Bilirsin, bir kız iyi bir ere düştüğü zaman daha da güzelleşir, gözleri yaldır yaldır parlar, gül gibi olur. Ama kötü birine düşerse solar gider, çöp gibi kalır.

 

Doğacak her çocuk umutla beklenir, çok uzun ömürlü olacağı, hatta ölmeyecekmiş gibi uzun ömürlü olacağı ümid edilir. Bu ümit olmasa, insanlar dünyaya çocuk getirmede bu kadar istekli olur muydu?

 

Demiri nasıl tavında dövmek gerekiyorsa, çekiç darbelerini nasıl soğutmadan indirmek gerekiyorsa, her kelimeyi de öyle tam zamanında söylemek gerekiyordu. O anı geçirince söz soğuyor, katılaşıyor, insanın yüreğine taş gibi oturuyor ve bu ağırlığı kaldırıp atmak hiç de kolay olmuyordu.

 

“Asıl mesele de bu işte. Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur…”

 

1992’de Ankara’da yapılan bir toplantıya şu mesajı iletir:

“Türk kökenli Cumhuriyetlerin Kurultayına beni davet ettiğiniz için gurur duymaktayım…Gönülden arzu etmiş olduğum bir olaydı. Başlattığınız bu davayı, bütün içtenliğimle destekliyorum.”

 

Diyelim ki buradan gittin. Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Hayır Yedigey, kaçmakla kurtulamazsın. Yiğitlik kaçmakta değildir. Eğer yiğit isen, bildiğim Yedigey isen, burada kalıp üstesinden gelmelisin o meselenin. Herkes gidebilir, herkes kacabilir ama, herkes kendine hakim olamaz, herkes kendine karsi zafer kazanamaz.

 

Yeri gelmişken, benim anladığım gerçek mutluluğun da bir rastlantı sonucu olmadığını, yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmediğini söylemeliyim. Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk ufak tefek şeylerin birbirini tamamlamasından doğuyor.

 

Ekmeği aldım, bereketli olması için duamı yaptım ve ilk lokmayı ağzıma götürdüm. İşte o zaman pek bildiğim bir koku geldi burnuma. Çiftçilerin, tarım araçlarını kullananların ellerinin kokusuydu bu. Bu ekmek petrol kokuyor, demir kokuyor, saman kokuyor, olgun başak kokuyordu. Evet, eskiden olduğu gibiydi her şey. Lokmamı yutarken gözyaşlarımı tutamadım: “Ekmek ölümsüzdür, iş de ölümsüzdür!” dedim.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir