Yazımız 19 Aralık 2023 tarihinde güncellenmiştir.
Filiz Akın Sözleri…
Filiz Akın (d. 2 Ocak 1943, Ankara), Türk sinema oyuncusu, yazar ve sunucudur. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Fatma Girik ile birlikte Yeşilçam’ın dört yapraklı yoncası olarak tasvir edilir.
Türk sinemasının asil, modern, kentli ve zarif yüzü olarak sinema tutkunlarının hayranlığını kazanan Filiz Akın, beyaz perdenin Avrupai yüzü, kolejli kızı, sarışın yıldızı olarak da tanınmaktadır. Sinema oyuncuları Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit ve Fatma Girik ile birlikte, Türk sinemasının bir dönemine damgasını vurmuş dört önemli kadın oyuncudan biri kabul edilir.
Bu yazımızda Filiz Akın’ın yazdığı kitabından yaptığımız alıntılardan, sözlerinden ve söyleşilerinden bir derleme hazırladık…
Filiz Akın Sözleri
Ağlıyor muyum, halen dimdik mi duruyorum, bilmiyorum…
Bu müthiş bir oyun…. “Gibi” gibi yapıp, hakiki gibi yaşıyorum.
Pozitif olmak negatifliğe izin vermemek , inanmak ,inanmak, inanmak….
Kendinize isyan etmek için hak tanıyın ki farkında olmadan bastırdığınız sıkıntılar dışarı çıksın.
İnsanın aklında, kalbinde, vücudunda da çiçekler açar. Onları ancak kalbin gözüyle hisseder, görürüz.
Ama içimde güzel güzel öten iyi bir yürek kuşu var. Her şeyin çok güzel olacağının ıslığını çalıyor durmaksızın…
“Hayatta hiçbir şey önemli değil, şan, şöhret, para, güzellik…İnanın bana, en önemlisi aileniz, çocuklarınız, sevdiğiniz insanlar. Gerisi boş.”
Dostluk ve sevgi çemberi içinde yaşanan her an öylesine büyük bir hazine ki. O anı yaşarken hissettiklerin, daha sonra o anı özlerken ve anımsarken çok daha değerli oluyor.
Geçen gün çok güzel bir deyiş okudum. “Sevmek illa ki aşk demek değil ki, sevmenin biçimleri var. Mühim olan düşünce boyutunda o heyecanı yakalamak. İnsanlar en çok sevince güzelleşiyorlar.”
“…Eğer bir manolya kışın ortasında açıp bütün güzelliğini sergileyebiliyorsa, Tanrı aynı mucizeyi insan vücudunda da gerçekleştirir. Bu, Tanrı’nın gücüne ve mucizesine inanarak dua edip çok isteyenlere daha çok olur…”
Hayatın sizi sevdiğini, karların içinde bile kardelen diye çiçekler açtığını, bazen demirin kıramadığı betonların içinde sarı bir kır çiçeğinin büyüdüğünü, ararsanız, binlerce üç yapraklı yoncanın arasında bir dört yapraklı yonca da bulabileceğinizi unutmayın…
Sinema sanayileşmemişti. Star sineması yerini yönetmen ağırlıklı sinemaya bırakmak üzereydi. Bıraktı da. Bizler gibi starlar da çıkartılmadı, televizyonun gelişi ve hızla yaygınlaşmasıyla izleyici sinema salonlarına gideceğine, sinemayı evine getirir oldu. “Dallas”, “Kaçak”, “Yalan Rüzgarı” gibi dizilerle başka dünyalarda buldu kendini. İşte bu noktada, Yeşilçam ile izleyicisi arasındaki o vazgeçilmez tiryakilik ve büyülü bağ koptu. Mesela, sadece kendim için konuşuyorum, bir dönemin yıldızı olabilirim ama o dönem bitti. Şimdi şartlar çok başka; Dünyayı takip eden, önemli festivallerde ödüller alan farklı bir sinema anlayışı var artık karşımızda.
Ayağı yere basan senaryoların peşinde koşamadık, diyebilirim. Şablon hikayeler izleyiciler tarafından beğeni topluyordu. Çok da sorgulamaya kalkmadan bu yolda devam ettik. Tutmuş bir filmin benzerleri çekildi durdu. Halkın bizi bu filmlerde görmekten mutlu olduğunu gözlemliyorduk. Dahası, artık bu kadarı da olmaz dedirten kimi sahneler, diyaloglar izleyici tarafından baştacı ediliyordu. Her şey masal tadındaydı. Yeşilçam masumiyeti, içten, koşulsuz sevgileri işliyordu sürekli. Sıradan insanların basit hikayeleri, mesaj verme kaygısı söz konusu değildi. Dönem sineması düş satıyordu sadece. Her şey başlı başına bir illüzyon, bir tılsımdı aslında. Hayranlarımız perdede yaşar kıldığımız karakterlerle bizi özdeşleştiriyordu. Sinema en büyük eğlence kaynağıydı. Derken televizyonun hayatlarımıza girmesiyle Yeşilçam’a ilgi birden azalmaya başladı.
Tam sinemada kendime göre en anlamlı dönemimi yaşıyordum ki hayatımıza, demin de bahsettiğim gibi, televizyon girdi. Büyük bir tutku ve tiryakilikle bize bağlı olan insanlar bu yeni oyuncağın karşısında büyülendiler evden çıkamaz oldular. Adeta izleyicinin sinemasıyla olan göbek bağı koptu. Sinema salonlarında büyük bir seyirci boşluğu olmasıyla kimi yapımcı piyasadan çekildi ister istemez, kimisi de sokaktaki erkek müşteriyi cezbeden cinsel içerikli filmlere ya da şarkıcılarla çekilen konser niteliğindeki melodramlara yöneldi. Bu belirsiz süreç içinde sinema beni bırakmadan ben onu bırakmak istedim. Kendi adıma, sinemanın benim gibi klişeleşmiş bir yüz yerine, yeni isimlerle doğup gelişeceğini görebiliyordum. O nedenle kadın erkek arasındaki bir aşk ilişkisi gibi, pırıltıya dayanan starlık beni terk etmeden, ben onu bıraktım.
Filiz Akın’ın star sistemi kurallarını yadsıyıp imgesine ters düşecek projelerde yer alması mümkün müydü?
– Hayır, olamazdı. Örneğin “Yıkılan Yuva” filminde kısmen de olsa, menfi bir karakter canlandırmıştım. Ama tutmadı. Şöyle diyebilirim, oyunculuk adına, star sisteminin kurallarını yıkma adına ne zaman ufak denemeler yapıldıysa, beğenilmedi. Halkın kabullenip benimsediği ‘çocuksu, masum genç kız’ imajını yapımcı İrfan Ünal terse çevirelim, bu klişeyi yıkalım istedi ama dediğim gibi, ilgi görmedi proje.
Batı’da sanatçının toplumda rol-model olması diye bir kural ya da beklenti yoktur. Özel hayatı değil, sanatçı kimliği değerlendirilir çünkü. Biz,’ Dört Yapraklı Yonca’ olarak tanımlanan isimler, yaşam biçimlerimizle, duruşumuzla, filmlerimizle artı bir değer katmaya çalıştık elimizden geldiğince. İnsanlar bizi ailelerinden biri gibi görüp benimsedi, öyle kabul etti. Toplumla aramızda çok güçlü bir duygusal bağ oluştu.
Belki de tüketim toplumuna geçişle yitirdiğimiz ya da yitirmeye başladığımız masumiyet, romantizm, onur, fedakarlık, ömür boyu süren aşklar, paranın satın alamayacağı değerler söz konusu olduğunda, bir dönemin temsilcisi ve simgesi olarak gördükleri bizlere daha çok bağlandılar. Daha çok saygı duydular, diyebilirim. Tabii, bu müthiş bir sevgi seli ve mutluluk bizler için vazgeçilemeyecek, tanımlanması güç bir güzellik. Televizyon kanallarında gösterilen eski filmlerimizin bu kadar ilgiyle izlenmesinin altında yatan da romantizm, masumiyet, sadakat, sabır, o mahalle dayanışması, kartpostal tadında İstanbul görüntüleridir ki, bunlar hep bize mal edildi o dönem, o duyarlılıklar hep bizlerle simgeleştirildi zaman içinde.
Filiz Akın ile yapılmış uzun ve güzel bir söyleşiyi (Yazımızda bu söyleşiden bir kaç alıntı yaptık) okumak için TIKLAYINIZ