Herman Melville Sözleri

PAYLAŞ
Herman Melville Sözleri

Yazımız 1 Eylül 2024 tarihinde güncellenmiştir.

Herman Melville Sözleri…
1 Ağustos New York doğumlu olan  Amerikalı yazar  Herman Melville 1891 yılında New York da vefat etmiştir. Bir Amerikan edebiyat klasiği kabul edilen Moby Dick adlı ünlü romanın yazarıdır. Uzun yıllar boyunca unutulmuş bir yazar olarak kalmış; 1920’li yıllarda yeniden keşfedilip büyük bir yazar olarak kabul edilmiştir. Eserleri Amerikan Kütüphanesi tarafından toplanıp basılan ilk yazar oldu.

 Herman Melville Sözleri

Yazarın eserlerinden yaptığımız alıntılardan bir derleme hazırladık…

 

Korku bilgisizlikten doğar.

 

Yoksulluğu büyüktü, ama yalnızlığı çok korkunçtu.

 

Denizin insanları kendine çeken büyüleyici bir yanı vardır.

 

Geceleri denizin çığlıklarına karşı, gemideki insanların sessizliği vardı.

 

“Ama ona acı veren bedeni değil,kederli ruhuydu ve ruhuna ulaşamazdım.”

 

Karada ilgimi çeken bir şey olmadığını anlayınca denizlere açılmaya karar verdim.

 

İfritlerin alev saçan bakışlarından daha berbat bir şeydir bir aptalın alık alık bakışı!

 

… biz dünyayı neşe içinde sanıyoruz, ama sefalet uzakta saklanıyor, biz olmadığını sanıyoruz.

 

Düşünceler içinde evime doğru yürürken, kendimi beğenmişliğim merhametimi bastırdı.

 

”İnsanın en sakin ve bilge olduğu zamanlar,sabahları uykudan uyandıktan hemen sonraki zamandır.”

 

“Tek başınaydı sanki, yeryüzünde tek başına. Atlas Okyanusu’nun ortasında bir gemi enkazı.”

Herman Melville Sözleri

Ama öyledir, bağnaz kafaların sürekli baskısı daha cömert olanların tüm kararlılığını yer bitirir.

 

Cesaret, onun için bir karakter, bir tavır olmaktan öte, en büyük tehlike karşısında kullanılabilecek bir aletti.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Ağustos Ayı ile İlgili Sözler

Ah! Eskiden, doğan güneş beni coşturur, batan güneş dinlendirirdi. Geçti o günler. O güzel ışık aydınlatmıyor artık beni.

 

“Ben hep uzak şeylerin özlemiyle yanar tutuşurum. Yasak denizlere açılmaya, vahşi kıyılara çıkmaya can atarım.”

 

“Doğuda bitmeyen yazlar olurmuş, varsın olsun! Ben kendi yazımı, kendi kömürümle kendim yaparım.”

 

Bu balinacılık işinde ölüm vardır. İnsan, kaşla göz arasında, ne oldum demeye vakit bulamadan, öteki dünyayı boylayıverir.

 

Her türlü yüceliğin, her büyük davranışın akıbeti olan aziz unutulmuşluk sonunda sanki Tanrı’ nın takdiriyle tedbirini alır ve her şeyi örter.

 

Geniş gönüllü olmayanların sürekli sürtüşmeye girdikleri daha cömert gönülleri en sonunda kararlılıklarında yorgun düşürmelerine sık sık rastlanır.

 

İnan bana, sefere güleryüzlü kötü bir kaptanla çıkmaktansa, asık yüzlü iyi bir kaptanla çıkmak daha hayırlıdır.

 

Yapmak insanı özgürleştirmez, köleler de yaparlardı, ama yapmayı reddedemezlerdi; özgür olmak bir şey yapmayı reddedebilmektir!

 

İnsan bir işin bozuk bir yanını sezinlemiş, ama bu işe de bir kere girmişse, farkına varmadan kuşkularını kendisinden bile gizlemeye çalışır

 

İnsan, ancak gözleri kapalıyken kendi benliğini tam duyabilir; sanki ışık, varlığımızın toprak yanına daha uygun olduğu halde, karanlık öz varlığımıza daha yakınmış gibi.

 

Dünyanın garip bir cilvesi olarak, serseriler nasıl hep adalet sarayı çevresinde toplanırsa, günahkarlar da kutsal yerlere üşüşürler.

 

Öyle bir dünya ki, insanoğlunun masumluğu, gerektiğinde ne zekâsının parlamasına ne de dileklerinin, amaçlarının gerçekleşmesine pek katkıda bulunmuyordu.

 

Bir insan yaşamaya karar vermişse hastalık onu öldürmez; öldürse öldürse bir balina, bir fırtına, ya da bir kaba kuvvet öldürür

 

Daha ulvi amaçlar bir yana; yardımseverlik son derece akıllıca ve sağduyulu bir ilkedir de – bu duygunun sahibi için bir güvencedir.

 

İnsan insanı ne denli severse sevsin, insan dediğin para kazanan bir hayvandır; ve para kazanma isteği, iyilik etme isteğinden ağır basar çoğu zaman.

 

 

Kimi zihinler için hakikat o kadar da zalimce değildir. Çünkü, yerliler tarafından bulunan bir tabanca gibi korkudan çok merak uyandırır. ne işe yaradığını bilmezler, tabii dikkatsizce kurcaladıkları sırada kendiliğinden patlamazsa!

 

Sayısız tuzaklarla dolu olan, ince oyunları ve gizli niyetleri kolay kolay anlaşılmayan, çirkin savunma becerilerinin tümünden uzak saf bir cesaretin pek işe yaramadığı bu dünyada bırakılmış, tecrübeden, meramını anlatabilme yeteneğinden yoksun birinin başına sonunda neler gelebilir…

 

“Ben teknemde balinadan korkmayan adam istemiyorum” derdi. Bununla en güvenli ve yararlı cesaretin, gelecek tehlikeyi doğru değerlendiren bi cesaret olduğunu, hiçbir şeyden korkmayan birinin ise arkadaşlarına korkak birinden daha zararlı olabileceğini anlatmak istiyordu.

 

Evet, beni işte bu kurtardi. Merhametin değerlerinden biri de genellikle çok bilge ve sakınımlı bir ilke olarak işlemesidir ve sahibine büyük bir güven verir. İnsanlar kıskançlık uğruna, öfke uğruna, kin uğruna, bencillik uğruna, kutsal kibir uğruna cinayet işlemişlerdir ama tatlı merhamet uğruna şeytani bir cinayet işleyenini hiç duymadim.

 

Perişanlığın düşüncesi ya da görüntüsü belli bir noktaya kadar bizde sevecen duygular uyandırır; ancak bazı hallerde o noktanın ötesine geçilmez. …

Duyarlı bir varlık için acımak görülmedik bir acı değildir. Ve sonunda böylesine bir acımayla etkin bir yardıma ulaşılamayacağı sezilince, sağduyu ruha bundan arınmasını emreder.

 

Sefaleti düşünmenin ya da görmenin bir noktaya kadar içimizde şefkat uyandırması hem çok doğru hem de çok korkunçtur; ama bazı özel durumlarda, o noktanın ötesine geçmez duygularımız. Bunun tek suçlusunun insan ruhunda doğuştan bulunan bencillik olduğunu düşünürseniz yanılırsınız. Bunun nedeni, aşırı ve yapısal hastalıkları iyileştirme konusunda duyulan umutsuzluktur. Duyarlı biri için, acıma ile acı çoğunlukla aynı şeydir. Ve sonunda böyle bir acımanın yardıma yeterli olmayacağı anlaşıldığında sağduyu ruhun ondan kurtulmasını ister.

 

Bana sorarsanız, biz bu yaşama ve ölme konusunda çok yanlış düşünüyoruz. Benim asıl özüm, yeryüzündeki gölgem dedikleri şeydir bence. Biz ruh işlerine bakarken, tıpkı güneşe suyun içinden bakan istiridyeler gibiyizdir bence; üstlerindeki ağır suyu, havaların en hafifi sanan istiridyeler gibi. Bence bedenim, asıl varlığımın tortusudur ancak. İsteyen alsın bedenimi, evet alsın; çünkü o, ben değilim. Böyle olunca, ver elini Nantucket! Varsın gemi de batsın dilediği zaman. Ruhuma gelince, Jüpiter gelse batıramaz onu.

 

Bir ressamı alın. Bütün Sacco vadisinin en hülyalı, en kuytu, en sessiz, en büyülü, en romantik manzarasının resmini yapmak istiyor size. Baş vuracağı ana motif nedir? işte ağaçlar. Gövdeleri oyuk oyuk, içlerinde harçlar, keşişler varmış gibi. Bir yanda çayırlar, bir yanda sürüler uykuda. Şuradaki kulübenin bacasından uykulu bir duman tütüyor. Uzak ormanların içinden çıkarak, sıra sıra mor dağların üstünde kıvrım kıvrım dolanan yol. Ama bu resim ne denli büyülü olursa olsun, şu çam ağacı çobanın başında istediği kadar yaprak döker gibi fısıldasın, boşuna olurdu tüm bunlar çoban gözü önündeki suyun büyüsüne dalmış olmasa.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir