Yazımız 2 Mart 2022 tarihinde güncellenmiştir.
Şeyhul Ekber Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretlerinin kitaplarından bazı sözlerini alarak bir demet hazırladık…
İbn-i Arabi Sözleri
Allah, kendi davasını sahiplenenleri sahipsiz bırakmaz.
Abdest, başlı başına bir ibadettir, Abdestli bulun.
İbadetlere neşeli olarak başla.
Daima bilgili kişileri dinle. Bir işi bitirince, yeni bir işe başla.
Faydasız ilim, şifasız ilaca benzer. Güzel ilim, çalışma ile beraber olandır.
Eğer söz sahibi isen, hak ile söyle, hak ile hükmet. Heva ve hevese uyma.
Her söz sâdır olduğu kalbin kisvesine bürünmüş hâlde ortaya çıkar.
Sır tutmasını bil. Sırrın sorumluluğu çok önemlidir.
İhtiyacı olanların yardımına, karşılık beklemeden koş.
Üç şeyden kork; Allah’tan, nefsinden, Allah’tan korkmayandan.
Unutmayasın!.. Elindeki sırrı saklayamayana yeni sır vermez Sırların Sahibi…
Her halinde iyi niyetli olmağa gayret et. İbadetin başı, niyettir.
Sakın ola ki iki kişinin arasını bozma. Bu durum dini yıkar.
Gizli yapılan faydalı işler, İhlasın en büyük göstergesidir.
İnsanları hayırlı işlere teşvik edenler, sevaba ortak olurlar.
Bilmediklerini bilenden öğren. Bildiklerini de bilmeyenlere öğret.
Sağlığını ve boş zamanlarını en kıymetli hazine olarak bil. Allah’ın razı olacağı işlerde, Ölçülü bir şekilde değerlendir.
Varlığın kökeni harekettedir. İşte bu yüzden, bu dünyada da, ahirette de yolculuk hiç durmaz.
Borcuna sadık ol. Sözünden dönme ve yerine getiremeyeceğin vaatlerde asla bulunma.
Allah, kulunun zahirine bakar, batınını görür. Nice içi kafir dışı Müslüman, dışı kafir içi Müslüman vardır…
Cenâb-ı Hak sana hizmeti (ibadeti) farz kılmakla aslında cennetine girmeyi farz kılmıştır.
Terk ettiğin kabahatleri bir daha yapmamaya kararlı ol. İşlemekte bulunduğun hayırlı içleri de ölünceye kadar sürdür, sakın bırakma.
Hürmetler karşılıklıdır. Sabırla öfkesini yutanın kalbine emniyet ve imanın dolacağını da unutma.
Allah’ın varlığını unutmadan, kardeşini dardan kurtaracak vesileyi aramaktır tevekkül. Yiğidin imtihanı çetin olur ve yiğide durmak yaraşmaz.
Sınırlandırılamayanın sınırı hakkında soru soran biri cahildir.Sen O’nun neticeleriyle ve eserleriyle cevap ver,alim olursun.
İnsanın kendi şahsına rahmeti, başkasına rahmetinden daha büyüktür.
Allah’ın rahmeti, merhamet edenleri nerede olurlarsa olsunlar takip eder, yerin kat kat altında bile olsalar onların arasına sızar.
Nafilelerde acele edip, farzlarda tembel davranmak hevâya uymanın alâmetlerindendir.
Kendi adını söylemeden önce O’nun adını zikret; o zaman hakkı amaç edinen ve Hakkın da kendileriyle ilgilendiği kimselerin divanına yazılırsın.
İmtihanı geçen, kendini yere deviren adam olmak gerek evlat. O zaman en büyük pehlivan da sensin, en büyük kahraman da
Bir makamdan, ona yenice gözlerini çevirip bakan kişi de bahsedebilir, o makama çoktan ulaşmış kişi de. Bu ancak basiret ehline açık (bir fark)tır.
İmamlarımızdan biri şöyle demiştir: Halka Hakkın gözüyle bakan onlara merhamet eder. ilim gözüyle bakansa onlara buğzeder.
İki iş arasında mütereddit kaldığın zaman nefse daha ağır gelenini tercih et. Zira nefse haktan gayrısı ağır gelmez.
Perde açıldığı zaman her şey olduğu gibi açığa çıkar. Bunun neticesinde; bilen rahat eder, cahil ise büyük bir hüsrana uğrar. O halde ölümden önce ilim aracılığıyla kendi nefsini idrak et.
Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe susuzlukları artar.
Kesin olarak ortaya çıkmıştır ki öğreten haktır, dolayısıyla kimseye minnet etmemek gerekir. Öyleyse öğrenmeye aracı olana, emir açısından değil fiil açısından teşekkür etmek gerekir.
Allah Teâlâ, kulların sâlih amel işleme arzusunun az olduğunu bildiği için ibadeti farz kılmış ve onları farziyet zincirlerine vurarak cennetine sevk etmiştir.
Değnek ve dalları birer birer kırmak mümkündür; ama demet haline getirdikten sonra onları kırmaya güç yetiremezsin. O halde birleşin ve birbirinizden ayrılmayın. Bilgi, topluluk ve varlık pınarından doğar.
Bazen arif kişi ihtiyacını Allah’a bile arz etmekten hayâ eder. Çünkü onun takdiriyle yetinmektedir. Bu böyleyken Allah’ın kullarına nasıl olsun da arz-ı ihtiyaç etsin.
İnsan feleğin kutbudur. Direktir insan. Bilmiyor musunuz; insan dünyadan ayrıldığında dünya harap olur,dağlar yerinden ayrılıp dağılır, gökler parçalanır ve yıldızlar sönüp gider.
Söylediğin söze dikkat et. Örneğin, bir insan mümin kardeşine kafir dese, o kelime dediği yere gider. Eğer dediği gibiyse, orada kalır, değilse söyleyene geri gelir.
Dünya var oldukça mutluluk da yorgunluk ve zahmet de var olacaktır. Burası erime ve ayrışıp arınma yurdudur.Sen, altı gün boyunca dolaşırsın, yedinci günde ebedilik yurduna girersin.
Allah sana servet ihsan etmişse, onu Allah’ın razı olacağı yerlere sarf et. İnsan, nimeti arttıkça, şükrünü artırmalı. Şükür etmeyenlerin Kalbine dalgınlık gelir. Bunların dilleri zikrullaha, kalpleri de huzura kavuşamaz.
Eğer Allah’ın kahredici isminden çok az bir şey halkın üzerine musallat olsa, onları tuz buz eder. Oysa Allah’ın muradı bekadır. Beka da rahmete aittir. Nitekim bazı insanlar azapta bile olsalar onları ebedi kılan rahmettir.
Allah bir yiğit çıkarır. O’nun sancağı altında tüm alemi birleştirir. O’nun evlatları da Konstantiniyye’yi de feth eder. Kudüs’ü de alır. Mekke ile Medine’ye de hizmet eder
O sana şah damarı kadar yakındır; O’ndan başkasına bakma. Eğer O’ndan başkasına bakarsan kendinden başka bir şey göremezsin. Nefsin de O’na karşı bir perdedir; asla O’nu göremezsin.
Farz ibadetlerin ifası, sen onları erteleyip durmayasın diye belli vakitlerle sınırlandırılmış; senin irade payın olsun diye de genişçe bir zamana yayılmıştır.
Bahtiyar o kimsedir ki, halkın içinde hakka bakar; hakkın halk içindeki hükümlerine değil. Eğer mutlu biri ise bundan ayrı bir konumdadır.
Cenâb-ı Hak sürekli olarak bir işi senin için neticelendirip semerelendiriyorsa, bu, Allah Teâlâ’nın seni o iş üzere ikâme ettiğinin delilidir.
Hakkın zikretmesi ve çağırması var, mahlukatın zikretmesi ve duası var. Sen hakkı zikredersen, O da seni zikreder. Sen: Ya rabbi! dersen, O da: Ey kulum! der. Sen: Bana ver, dersen, O da sana: Bana ver, der. Buna göre ister zikri ister duayı seç. Duaya şu ayette işaret edilmiştir:“Ve evfu biahdî ufi biahdikum / Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaat ettiklerimivereyim.” (Bakara,40) Zikre de şu ayette işaret edilmiştir: ” Fezkurunî ezkurkum/ Öyleyse siz beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara, 152)
Hakkı idrak etmeyi engelleyen perdeler büyüktürler. Bunların en büyüğü de ilimdir. Çünkü ilim sahibi olunca, O’nu elde ettim, dersin. Herakliyus peygamberlik bilgisine sahipti, ancak imanı yoktu, bu bilgisi ona fayda sağlamadı. Yahudiler Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gerçek Nebî olduğunu biliyorlardı. Ama bilmeleri onlara fayda vermedi. Nefisleri onun kesin Nebî olduğunu kabul ettiği halde onu inkar ettiler. İblis, Allah’ın emrine uymanın gerekli olduğunu biliyordu, ama emre uymadı ve muvaffakiyetten mahrum kaldı. İlme aldanma, ilimle gururlanma. İlim cehaleti ortadan kaldırır, ama mutluluğu, saadeti sağlamaz. İlme imanın eşlik etmesini sağla, o zaman nur üstüne nur olur. İlmin niçin en büyük perde olduğunu biliyor musun? Çünkü ilim sahibi kimse malumu ilmi oranında görmek ister. Oysa her malum için böyle bir istek tasavvur edilemez. Hakkı bildiğini iddia etmeyen, acizliğini ve muhtaçlığını kabul eden ve her makamda Hakka inanan kimse, O’nu görür. Bu hususta sahih bir hadis vardır. Bu ufukları aydınlatan kıvılcımın ışığında işaret ettiğimiz hakikate dikkat et.