Ivan Turgenyev Sözleri

PAYLAŞ
Ivan Turgenyev Sözleri
  • 2281
  • +
  • -

Yazımız 30 Eylül 2024 tarihinde güncellenmiştir.

Ivan Turgenyev Sözleri…
Ivan Turgenyev tam adıyla  Ivan Sergeyeviç Turgenyev 9 Kasım 1818 Orel(Rusya) da doğup 3 Eylül 1883 de Fransa’da vefat etmiş Rus yazardır. Varlıklı bir ailenin çocuğudur. Almanca, İngilizce ve Fransızca’yıdaha çocukluk yıllarında akıcı olarak konuşabilmektedir. Önce Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü okur sonra Almanyada Felsefe bitirir.

Fransada tanıştığı Gustave Flaubert ile sıkı arkadaş olurlar.

ilk olarak 1850 yılında “Lüzumsuz bir Adamın Günlüğünü yazar. Sonra ise ününü pekiştiren 1852 yılında “Bir Avcının Notları” nı yazar.

Başyapıtı, “Babalar ve Oğullar adlı eserdir.

Ivan Turgenyev Sözleri

Hiçbir şey yapmamaktan yorgun düştüm.

 

İrade, özgürlükten daha değerli olan tek şeydir.

 

Çocuklar, onları “gerçekten” seveni hisseder.

Ivan Turgenyev Sözleri

İhtiyaç her şeyi öğretir, birçok şeylerden de vazgeçirir.

 

Ben mutluluğu arıyordum ve belki ölümü bulurum.

 

Beni unutursunuz! Ölüler Canlılar’a arkadaş olamaz.

 

Ölüm çok eski bir şakadır, fakat herkese yeni görünür.

 

Anılar çok, fakat anılmaya değecek hiçbir şey yok!

 

Hayat öyle bir biçimde olmalıydı ki, her anı anlamlı olsun!

 

Her insan pamuk ipliğine bağlı; her an altından bir uçurum açılabilir.

 

Sövüp saymak için bile olsa, insanın başkalarına ihtiyacı vardır.

blank

Bazı yaralar vardır ki, kapanmış olsalar bile dokununca sızlarlar.

 

Bencil insan, tek başına kalmış meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider.

 

Hiçbir şey çok geç gelen bir mutluluk kadar kötü ve incitici olamaz!

 

Hiçbir şeye inanmamaya cesaret edebilen birini görmek beni oldukça heyecanlandırır.

 

İnsan en çok zamanın ağır mı, yoksa çabuk mu geçtiğini fark etmediği an kendisini iyi hisseder.

 

Yaşadığım zaman parçası, benden önceki ve benden sonraki zaman ile ölçülürse öylesine bir hiç ki.

blank

İradesi zayıf insanlar bir şeye kendiliklerinden son veremezler, bunun onun dışında oluşmasını beklerler.

 

Öyle bir an gelir ki;

bazı yolların dönüşü,

bazı hataların özrü,

bazı insanların anlamı olmaz.

 

İlk aşk, devrimden farksızdır; hiç değişiklik olmadan sürüp giden hayat bir anda darmadağın oluverir.

 

Yeryüzünde genç ve güzel bir anne ile kucağında sağlıklı çocuğu kadar büyüleyici bir şey daha var mıdır sahiden?

 

İnsanın başına nasıl bir felaket gelirse gelsin o, ya aynı gün ya da en çok ertesi gün karnını tıka basa doyuracaktır.

 

Bana göre bir kadına, yalnızca küçük parmağının ucunu kaptırmak yerine, gidip yollarda taş kırmakla daha iyi edersin.

 

“Bazen insanın kendisini saçlarından tutup da, köküyle birlikte bir turpu topraktan söker gibi kaldırıp silkelemesi iyi oluyor.”

 

Alabileceklerini kendin al ve başkalarının seni avuçlarının içine almasına izin verme! Kendine ait olmak;yaşamda esas mesele budur.

 

“Bir romantik olsaydım ‘yollarımızın ayrıldığını hissediyorum’ derdim ama değilim, o yüzden sana birbirimizden bıktığımızı söylüyorum.”

 

Sevdiğinin gözlerinde gözyaşları görmemiş olanlar, insanın kalbi minnettarlıkla ve çekingenlikle titrerken dünyada ne denli büyük mutlulukların olabileceğinden habersizdirler.

 

Kişilik, sayın bayım, en önemlisi budur işte: İnsanın kişiliği bir kaya gibi sağlam olmalıdır, çünkü her şey onun üzerine bina ediliyor.

 

Ölüm, ağıyla balığı yakalayan ve onu bir an için suya bırakan balıkçıya benzer. Balık yüzmektedir ama, ağa düşmüştür bir kere; balıkçı dilediği zaman çeker onu.

 

“Siz hep okur musunuz? Hiç canınız sıkılmaz mı? Her şeyi biliyorsunuz zaten.”

“Demek ki, her şeyi bilmiyormuşum. Biraz okumayı denesenize.”

 

 

Hatıra çok, fakat hatırlanmaya değer hiçbir şey yok! İleride, önümde, uzun, çok uzun bir yol duruyor; benim ise hiçbir hedefim yok… Canım adım atmak bile istemiyor.

 

Zaman bazen kuş gibi uçarak, bazen de solucan gibi sürünerek geçer. Ama insanın özellikle en çok hoşuna giden şey, zamanın çabuk mu, yoksa ağır mı geçtiğini fark bile etmemesidir.

 

İnsan her şeyi anlamaya yeteneklidir. Evreni dolduran esirin titreşimini de, güneşte olup bitenleri de; ama başka birinin, burnunu neden kendi gibi değil de başka türlü sildiğini.. işte onu anlayamaz.

 

İnsanoğlunun duaları hep mucizeler içindir. Her türlü dua aslında şuna indirgenebilir: Yüce Tanrım, lütfen iki kere ikinin dört etmemesini sağla.

 

Bütün dehamı, bütün eserlerimi akşam yemeğine geç ya da erken gelmemle candan ilgilenen bir kadın uğruna feda etmeye razıyım.

 

Ama gene de şunu söyleyeceğim, tüm hayatını bir kadının aşkına yatıran, kaybedince de çöken, artık hiçbir işe yaramayacak kadar kendini bırakan, hayata küsen bir erkek, erkek değildir.

 

Kuru bir akağaç yaprağı kopmuş, yere düşüyor; hareketleri bir kelebeğin uçuşuyla aynı. Tuhaf değil mi? En kederli ve ölgün olan şey en neşeli ve canlı olana benziyor.

 

Tek tek insanları anlamak için zahmete girmeye değmez. Bütün insanlar özdeştir, bedence olduğu gibi ruhça da. Tümümüzün bir beyni, dalağı, yüreği ve ciğerleri var, bunlar özdeş yapıdadır. Moral denilen şeyler de özdeştir hepimizde.. Ufak tefek değişiklikler önemli değildir. Bir tek insanı ele almak, bütün ötekileri tanımak için yeter. İnsanlar ormandaki ağaçlar gibidir: Hiçbir bitki bilimci, tek tek bütün meşe ağaçlarını incelemeye kalkmaz.

 

Şu karıncaların, böceklerin ve öteki bay böcekgillerin ciddiyeti yok mu, beni dünyada en çok şaşırtan budur. Öyle tumturaklı bir tavırla koşturup duruyorlar ki, sanki bir önemi var yaşamlarının! Düşünün bir; varlıkların en yücesi, kralı olan insanoğlu onlara bakmaya zaman buluyor ama, bu onların umurunda bile değil. Sonra, herhangi bir sivrisinek, bu en yüce varlığın burnuna konuyor ve onu yiyecek olarak kullanıyor. Bu, onur kırıcı bir şey. Bu açıdan bakarsak, böceklerin yaşamı bizimkinden niye daha kötü olsun? Biz kendimizde, kurum satmaya hak görürken, onlar niye bu hakkı görmesinler kendilerinde?


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir