Yazımız 1 Eylül 2024 tarihinde güncellenmiştir.
Jale İnan Sözleri… Jale İnan, Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğudur. Uzun yıllar devam eden programlı kazılarla Perge ve Side antik kentlerinin gün ışığına çıkarılmasına emek vermiş; çıkarılan eserlerin sergilenmesi için Antalya ve Side müzelerinin kurulmasını sağlamıştır. Programlı kazıların dışında tarihi eser kaçakçılığına karşı çeşitli kurtarma kazıları gerçekleştirmiştir. Babası, müzeci ve arkeolog Aziz Ogan, annesi Mesture Hanım’dır. Zamanın önde gelen bilim insanlarından Mustafa İnan’ın eşidir.
İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Kürsüsünün kurulumu için çok çabalayan İnan ayrıca kürsünün de ilk asistanı olmuştur. Arif Müfid Mansel ile beraber Türk Tarih Kurumu için Antalya Side antik kent kazısı ile Perge antik kent kazılarını başlatmıştır. 1953’te doçent, 1963’te de profesör olmuştur.
Onu yalnızca Türkiye’nin ilk kadın klasik arkeoloğu olarak tanımlamak yetersiz kalır. Antalya ve Side müzelerinin kurulmasında büyük emeği olan Prof. Dr. Jale İnan, Anadolu’nun yer altında kalmış belleğini gün yüzüne çıkaran bir bilim insanı ve aydındı.
“Kazıbilimin kitaplardan değil, kazı yaparak öğrenileceğine inanır, en büyük arzu ve dileğinin iyi arkeologlar yetiştirmek olduğunu” söylerdi
Bu yazımızda Google da doodle olmuş bu bilim kadınımızın çok az olan sözlerinden ve O’nun hakkında söylenmiş sözlerden yaptığımız derlemeyi bulacaksınız. Bu bilim insanının ulaştığımız başka sözleri, alıntıları olursa yazımıza ekleyeceğiz.
Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı kitabında Jale İnan’ın eşi Mustafa İnan işlenmiş Jale İnan’a da çokça yer verilmiştir. Bu kitabı da okumanızı tavsiye ederiz.
Jale İnan Sözleri
Bir kere görmek hiç bir kere görmektir. Bin kere görmek bir kere görmektir”.
“En çok ellerini beğenirdim Mustafa’nın. Uzun ve güzel parmakları vardır. Yazarken, kalem kendi yürüyormuş gibi olurdu. Kaleme böyle bakardım hayran hayran, kalemin arkasından giderdim. İnsan böylece, farkına varmadan en zor problemleri kavrıyordu.”
“Jale yine çok iyiydi; duygusallığı bir kenara bırakmış, güçlü, sakin, dikkatli, yapmacıksız biri…”
(Ünlü ilkçağ tarihçisi Prof. Dr. Clemens E. Bosch, 20 Eylül 1947 tarihli eşine yazdığı mektubunda Perge ve Side araştırmalarında kendisine yol arkadaşlığı yapan İnan hakkındaki sözü)
Sonunda bir Alman kadın, Jale İnan’ın soğukkanlılığına isyan eder: “Nasıl bir insansın sen? Böyle bir durumda nasıl ders çalışabiliyorsun?” Başını arkeoloji kitabından kaldıran Jale İnan, İkinci Dünya Savaşı’nda söylenen ama hiç bilinmeyen şu anlamlı söze imza atar: “Hanımefendi, sizin gibi bağırmakla bombaların yer değiştireceğine inansaydım, şu an en çok ben bağırırdım!”
Sunay Akın
Bilir misin Mustafa bir adama çok kızdığı zaman ne dermiş? Jale Hanım anlatırdı.: ‘Yahu Jale, düşünebiliyor musun: adam samimi değil,’ dermiş. Mustafa için bundan büyük suç olamazdı. Haklıydı: Samimi olmayanlara düşünme sanatından, dil ve matematikten, Büyük Arya-Dharma’dan, Kızılderililerin uğradığı haksızlıklardan, din ve ilimden, idare ve matematikten, fizik ve kronolojiden, nefis kontrolünden, yurdu terk eden kabiliyetlerden, müzik ve matematikten, tolerans ve tabiattan, soyadı alınırken takip edilen yollardan , akıl hareketlerimizin tek rehberi olabilir mi’den, insan ve otomattan, mühendis nasıl yetiştirilir’den ve kibernetikten söz edebilir miydi?
Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan, Oğuz Atay
Yıl. 1949; Yer. Antalya, Side’nin 23 kilometre kuzeydoğusundaki Lyrbe-Seleukeia antik kenti
1947 yıllarında Side’de başlayan kazılarda genç asistan olarak ön hazırlıkları yapmak üzere Prof. Dr. Arif Müfit Mansel tarafından görevlendirilmişti. Ama olanaklar çok kısıtlıydı, yol yoktu, araç yoktu ve en önemlisi para yoktu…
Kazının ilk haftalarında, haftalık ödenen kazı parasını İstanbul’dan getiren Mansel bir kaç gün geciktiğinde, para gelinceye kadar köylülerin elinde rehin kalmayı önerdi.
“Çalışanları topladım. Para Müdür Bey’de. Müdür Bey gecikti, ama mutlaka gelir. Şimdi size iki önerim var. Ya devam ederiz, iki haftalığınızı birden alırsınız. Ya da beni rehin alın. Arif Bey gelinceye kadar hiç bir yere kıpırdamam. Kendi aralarında konuştuktan sonra en yaşlıları Kadir Ağa, ‹Ceylanum, sana güveniyoruz, çalışmaya devam ediyoruz’ dedi. Bana Jale Hanım diyemezlerdi. Ceylanum derlerdi…”