Yazımız 26 Kasım 2023 tarihinde güncellenmiştir.
Kızılcık Şerbeti Sözleri…
Kızılcık Şerbeti, Kızılcıkgillerden, yaprak açmadan çiçeklenen iri gövdeli bir ağacın güzün olgunlaşan, kırmızı, tek çekirdekli, yemişinden yapılan buruk tatlı bir şerbettir. Reçeli de yapılır.
Günlük hayatta çok tüketilen bir içecek değildir. Hatta geçmişte kalmış diyebiliriz. İçecek olarak çok tüketilmese de bir deyimin içinde günlük hayatta çokça kullanırız. Çok eziyet çektiği hâlde durumunu iyi göstermek anlamında kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek şeklinde dilimizde deyimleşmiştir.
Bu yazımızda içinde kızılcık şerbeti geçen alıntılardan bir derleme hazırladık…
Kızılcık Şerbeti Sözleri
“Yerim dişlerimi, tükürürüm kan, derim içtim kızılcık şerbeti…”
Murtaza, Orhan Kemal
Benim kimseye ihtiyacım yok, kan içerim kızılcık şerbeti içtim derim.
Parasız Yatılı, Füruzan
İtaat etmesi, susması bekleniyordu kadından. Kabullenmesi, kan tükürse de kızılcık şerbeti içtim diyerek tatlı tatlı gülmesi isteniyordu.
Kilit Taşı, Sema Soykan
Kızılcık şerbeti içtiğimi söylerim
Ağlasam da kan
Yinede gönül heybemde
Dosta sunulacak tebessüm
Eksik olmaz hiç bir zaman
Gönül Fotoğrafı, Bestami Yazgan
“Ne olursa olsun ‘iyiyim’ diyeceksin. Beş parasız kalsan da. Mızmızlanma, şikayet etme, sakın ha! ‘Kızılcık şerbeti’ de, alenen kan kussan da…”
Fink, Murat Menteş
Olamaz aç benim oğlum! Kabul edemem açlığını! Velev olsa idi aç, çalmayacak idi, etmeyecek idi tenezzül hırsızlığa. Tükürecek idi kan, söyleyecek idi içtim kızılcık şerbeti! Şimdi sizden ederim istirham, edesiniz mahkûm, atasınız hapislere!
Murtaza, Orhan Kemal
Kızılcık Şerbeti ile İlgili Sözler
Ey kalbi kırık olanlar, işleri yolunda gitmeyenler, elleri koynunda kalanlar, kan yutup kızılcık şerbeti içtim diyenler, tünelin ucunu göremeyenler; kimsesiz, çaresiz, boynu bükük kalanlar, unutmayın:
Allah bes, baki heves.
İlmihal Yahut Arzuhal, Mustafa Kutlu
“İlişkilerin bir özelliği de budur, turnusol kâğıdı gibi yaraların açığa çıkmasına yol açar. Ama toplum devam et, kan kussan da kızılcık şerbeti içtim de, yaranı ört, gösterme der. Kol kırılır yen içinde kalır çünkü. İyi de o kol kırık. Olsun. Başkası görmesin.
Ayfer Tunç’la Karanlıkta Kelimeler, Handan İnci
Neden canı yandığında sessizce ağlayana, gözyaşını içine akıtıp dışarıya tebessüm edenlere, sıkıntısını kimseye hissettirmemek uğruna mutlu bir hâl takınanlara sempatiyle bakarız? Neden susmayı, dilsiz kalmayı, içine atmayı tercih edeni yüceltir, hatta saygı duyar, öve öve bitiremeyiz? Neden susan, yutan, kendini hiçe sayan, acısına kederine yoklama çekmeyen, kan kusup kızılcık şerbeti içen bir insan daha kutsal, daha büyük, daha “iyi”dir diğerlerinden, düşünelim.
Kafa Dergisi
Köklü milletlerin yine köklü alışkanlıkları; örfleri, âdetleri, töreleri olur. Bizden olmayan birinin bizi anlamasını ve anlatmasını bekleyemeyiz. Bizler aile bağları güçlü, birbirlerine bağımlılık derecesinde düşkün, büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgili bir milletiz.. Kol kırılır yen içinde kalır, kan tükürür kızılcık şerbeti içtik deriz.. Onun içindir ki yurtdışında yaşayan Türkler, her tür bedensel sorunlarına oralarda çare bulurken, ruhsal sorunları için memlekete koşarlar..
Madalyonun İçi, Gülseren Budayıcıoğlu
“Uzun uzun yolları mı aştın
Diş kıran soğuk sulardan mı içtin
Varluk kapısında darluk mı gördün
Sıngın yüreklere em olup sarı sahtiyanlat mı biçtin
Bey oğlu beysin sana darlık olmaz
Bey oğlu beysin, sana açlık olmaz
Bey oğlu beysin, hallarını açmazsın halka
Diri durur yolak bulursun her daim
Kan kusar kızılcık şerbeti dersin
Hallarını açmazsın halka…”
Nizamülmülk – Adaletin Kalesi, Okay Tiryakioğlu
Biliyor musunuz dostlarım, cahiller sürüler halinde dolaşır, çabuk öfkelenirler. Çirkin, ahlaksız ve kibirlidirler. Konuşmaları homurdanmaya benzer, gülmeleri rezildir. Yalnızken kaypak, sürünün içindeyken gaddardırlar. Korktuğunuzu anlarlarsa saldırabilirler. Uzağı görmezler ancak burunları iyi koku alır, dikkatli olun. Ne olursa olsun, onlardan uzak durun, kendilerini acındırabilirler, vicdanınızı sızlatacak pozları iyi bilirler, zayıf yönünüzü hayvani bir içgüdüyle keşfedip sizi ele geçirebilirler. Onları görünce yolunuzu değiştirin, trafikte aranızda mesafe bırakın, bayramlarını kutlamayın, onlarla sofraya oturmayın, ekmeği beraber bölmeyin, yaranıza tuz basın yine de kızılcık şerbeti içtim demeyin…
Ve Ateş Bizi Tüketiyor, Murat Gülsoy
Belanın gelip insana çarptığı ilk an çok önemlidir.O anda gösterilen sabır, teslimiyet, tevekkü ve tahammül kulluğun en büyük nişanelerindendir. Belanın gelip insana çarptığı ilk aşamadan sonra zaman içinde zaten doğal bir tahammül hali oluşur. Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi? Yani kim başına bir sıkıntı geldi de ona alışmadı ki? Böyledir bu hayat, insana tahammülü cebren öğretir. Oysaki asıl maharet, gerçek erdem, musinetin çarptığı ilk anda gönüllü bir boyun büküşle sabretmek; kan kussan da kızılcık şerbeti içtim diyebilmektir. Bu sabır sabr-ı cemîl olarak isimlendirilir. Bu sabır bir peygamber özelliğidir.
Mısır’a Sultanı Kuyudan Gelir, Yasin Pişgin
Can bir zamanlar babası kadar ünlü değilken ondan “Hasan Âli Yücel’in oğlu” diye söz ederlerdi. Yaşı yetmişi aştı, ünde babasını geçti. Kim bugün Hasan Âli Yücel? “Can Yücel’in babası” diye söz ediliyor. Güzel yaşamdır onların yaşamı, ama ikisi de çok eziyet, çile, işkence çekti. Belli etmediler. Kan kusunca kızılcık şerbeti içtik dediler. Dışarı vermediler. İçlerine attılar. İçe atılan eziyet sağlığa zarardır ne olsa. Yürek sekmesi yapar. Hasan Âli Bey öyle gitti erkenden.
Dost Yüzleri, Fakir Baykurt
Yaşama gücünüzü çektiğiniz acılardan alırsanız, yani kendinizi yaşadığınız ve dayandığınız acılar kadar güçlü görürseniz hem kimseye faydanız olmaz hem de kendinizi güçlü hissetmek için hayatınızda sürekli acı yaratırsınız. Zaten insan olarak bize verilmiş her derdi aşacak içsel gücümüz var. “Ben bunları yaşadım, kan tükürdüm kızılcık şerbeti içtim, bir kere bile ne yaşadığımı kimseye belli etmedim, sizin de canınız çok kıymetliymiş” diyorsanız insanlara, dünyaya sürekli güç ispatı yapmak için yaşıyorsanız perişan olursunuz. Hayatınız yolunda gittiğinde, aşılacak engel olmadığında kendinizi huzursuz hissedersiniz. Çünkü acı yoksa gücünüz de yok gibi gelir.
Psikolojik İlk Yardım, Tülay Kök
Kısacası Balıkhane Kasrı’na atılan idam mahkûmları hayatla ölüm arasında birkaç gün yaşarlardı.
Eğer mahkûmun idam kararı Divan’da tasdik edilmişse, üçüncü günün sonunda zindanın demir kapısı hıçkırarak açılır, görevi mahkûma şerbet sunmak olan zebella gibi bir bostancı kapıda belirirdi.
Bostancının kapıda belirmesiyle mahkûmun gözü, bostancının tepsi üstünde taşıdığı bardağa dikilirdi. Her şeyi o bardağın içindeki şerbetin rengi belirlerdi. Eğer şerbetin rengi beyaz ise, mahkûm affedildiğini anlar, derin bir nefes alır, kuyuda soğutulmuş şerbeti afiyetle yudumlar, ardından bostancının eşliğinde sahile iner, Yalı Köşkü’nün önündeki Bostancı Kayıkhanesi’nde hazırlanmış çektiriye binerek sürgün yerine giderdi (idamdan affedilen sürgüne gönderilirdi).
Ama eğer kıpkırmızı kızılcık şerbeti gelmişse, işte bu ‘ölüm şerbeti’ demekti.
O an bostancı susar, mahkûm susar, sadece bardağın rengi konuşurdu: ölüm ya da hayat!
Ölüm şerbeti getiren bostancı, mahkûma karşı saygıda asla kusur etmez, hatta biraz aşırıya bile kaçardı. Bu hayata karşı duyulan saygının bir yansımasıydı.
Ecel şerbetini zar-zor içen mahkûm, yine bostancı eşliğinde infaz için, Topkapı Sarayı’nın Bâb-ı Hümâyûn’la Bâbusselâm arasında kalan Cellat Çeşmesi’nin önündeki Cellat Taşı’nın yanına getirilirdi.
Yavuz Bahadıroğlu