Yazımız 31 Mart 2022 tarihinde güncellenmiştir.
Hayvan biliminde bir isim olarak kullanılan manda tanım olarak “Geviş getirenlerden, derisinin rengi siyaha yakın, uzun seyrek kıllı bir hayvan, su sığırı, camız, kömüş” olarak geçmektedir.
Hukuki bir isim olarak ise “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bâzı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Birleşmiş Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik.” şeklinde tanımlanmaktadır. Fransızca mandat olarak kullanılır.
Manda kelimesinin bu iki anlamıyla ilgili alıntılardan bir derleme hazırladık…
Manda ile İlgili Sözler
Manda ve himaye kabul olunamaz.
Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk
Manda gibi
Deyim
(Çok iri ve hantal.)
Manda gibi yayılmak
Deyim
(Dikkatsizce ve bütün ağırlığıyla oturmak.)
Üşüntü köpekler mandayı paralar
Atasözü
(Birlikten güç doğar.)
Manda gibi yemek
Deyim
(Çok ve acele ile yemek.)
Gariptir, yükü çeken manda ses çıkarmaz da kağnı inler.
Cenap Şahabettin
Allah manda şifalığı versin
Deyim
( Çok veya ağır yemek yiyenler için söylenen bir söz.)
Karga mandayı babası hayrına bitlemez
Atasözü
(Bir kimse başkasına hizmet ediyorsa bunda kendisinin de çıkarı vardır.)
Biz de isterdik gözleri aşkla gülen taze bir söğüt dalı olabilmek, Ve fakat aynı söğüt dalına manda yuva yapmıştı..
Caminin bahçesinde, akşamsefalarının, kelebeklerin, güvercinlerin yani baharın şakrak kuşatması altında, geviş getiren kederli bir çift manda gibiydik.
Murat Menteş
Yazın araması, kışın taraması olmazsa herkes besler mandayı
Atasözü
(İyi bir iş yapılmaya çalışılırken karşılaşılan sıkıntılara herkes kolay kolay katlanamaz.)
“Trileçe
Üç süt manasına gelir. Adını şerbeti yapılırken kullanılan iki ölçek inek, birer ölçek keçi ve manda sütlerinden alır.”
Osman Balcıgil
Canı kaymak isteyen mandayı yanında taşır
Atasözü
(Güzel yaşamak isteyen kişi, bu yaşayışın yükünü çekmeyi göze almalı ve gerekli kaynakları elinin altında bulundurmalıdır.)
…küçük bir çocukken teninin karalığından o kadar utanırmış ki, çiftliğe gider yüzüne manda sütü sürermiş, bunun onu daha açık tenli göstereceğine inanırmış.
Malala Yusufzay
“Milli sınırlar içerisinde bulunan vatan parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz,” “Manda ve himaye kabul edilemez,” “Parola ya istiklâl ya ölüm!”
Gençler İçin Fikrimizin Rehberi, Erol Mütercimler
Ama Afrika mandasının büyük memeli hayvanlar içinde en tehlikelisi, en güvenilmezi olduğu düşünülür. Onu evcilleştirmeye çalışacak kadar aklından zoru olan biri ya çabalarken ölmüştür ya da manda fazla büyüyüp iğrençleşmeden önce mandayı öldürmüştür.
Tüfek, Mikrop ve Çelik, Jared Diamond
Sen böyle kendini evlere kapayıp, aman biz fakir düştük, aman ekmeğimiz kalmadı, aman kocam gelmedi, derken, kocan olacak herif ne yapıyor dersin? Yumurtayı, tavuğu, manda kaymağını yiyip at üstünde safa sürüyor. Karım ne yapıyor, ne ile kamını doyuruyor diye tasa ettiği var mı?..”
Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali
İnsanın daldığı gafletten kurtulabilmesi, denize düşenin kurtulabilmesinden daha zordur. Çok acayiptir ki hayvan tabi bir kudret ve kuvvetle kendi kendine yüzmesini bilir. At, köpek, manda ve sâir hayvanlara yüzmeyi kim öğretmiştir? “İnsanım” diyen zavallı kişiler boğulup giderler de hâlâ benliklerinden bir türlü vazgeçemezler.
Mü’minlere Vaazlar, Mehmed Zahid Kotku
Manda ayaklarına sahip olacağım derken Sokrates’in kafasından olmayın.
Bir koyunun taş gibi kafasıyla ortada kalakalmayın.
Oynarken arkanızı kolla kuralını unutmayın.
Genç Finlandiya’nın, tek becerisi deri bir topun peşinden koşmak olan insanlara ihtiyaçları yok. Finlandiya halkının ekonomik, sosyal, fikri ve ahlaki yürütücüleri olacak güçlü insanlara ihtiyaca var.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Grigory Petrov
Biz Amerikalılar prensip sahibiyiz, dedi.
– Ne gibi? diye sordum.
– Diyelim 1919 yılında herhangi bir ülkede manda yapmak istedik de yapamadık. Kararımızdan vazgeçmeyiz, elli yıl bekledikten sonra, orda mandanın biçimini değiştiririz.
– Mandanın biçimi değişince ne olur?
– İnek… Maksat sağmak değil mi, manda olmayınca inek olur.
Aziz Nesin
Pazar mı? Ne pazarı ya… Sırası mı şimdi gözünü seviyim anne… Tamam ne lazımsa söyle alırım ben gelirken… Evet… Çiftlikte gezen tavuk yumurtası… Yaylada otlamış manda yoğurdu… Keçi peyniri… Keçi normal keçi herhalde… N’apıyon anne sen ölümsüzlüğün peşinde misin amacın nedir? Kapat tamam gelirken alırım ben kapat…”
Leyla ile Mecnun, Burak Aksak
Uyandırıldığım zaman tanyeri ağarıyordu. Kasabaya, babamın içgüveysi girdiği zengin evine doğru yol alırken taze manda sütünün kokusu sıcak buharı, hâlâ sabah sisiyle ürpermiş, yüzümün üstünde, hâlâ ihtiyar kadının dudakları alnımda, hâlâ kardeşim Emin’in kalın parmakları parmaklarımın içinde sabittiler.
Bu hissi uzun müddet, alaminüt fotoğrafçıların çıkarttığı kartlar gibi muhafaza ettim. Sonra sarardılar, belirsizleştiler.
Semaver, Sait Faik Abasıyanık
“Yabancı bir devletin manda ve himayesini kabullenmek, insanlık değerlerinden vazgeçmeye razı olmak demektir. Hiçbir onurlu asker, başına ecnebi bir efendi getirilmesini asla içine sindiremez. Mandacılığın sonu esarettir. Artık ortada bir avuç Türk’ün barındığı ata yurdumuz Anadolu ve Rumeli toprakları kalmıştır. Bu asil millete manda teklif etme deliliğinde bulunan kibirli devletlere karşı parolamız da ‘Ya İstiklal Ya Ölüm!’ olmalıdır. ”
Turgut Türksoy
Manda işi çok önemli! Manda geldi mi ne Yunan kalacak, ne okulun gâvur subayı… Hepsi temiz! Dur yahu! Nasıl bir mandaymış bu yere batasıca… Bildiğimiz su kömüşü mü?
Evet, bildiğimiz su kömüşü, ya ne sandın? Su kömüşü mandası gelmekle… Git işine herif, bir söz etmeli ki altı üstünü tutmalı… Kara su kömüşü bizim rezilliğimize nesiyle derman olacak? Su kömüşü dedikse, bizim Karamürsel batağının su kömüşü demedik, Amerika’nın su kömüşü ki…
Esir Şehrin İnsanları, Kemal Tahir
Benim çok sevdiğim Ali Bey adlı bir amcam vardı. Annesinden filozof doğmuştu. O da ihtiyarlamıştı ve bana hep derdi:
“Kardeş oğlu! Çalış ihtiyarlama. İnsan ihtiyarlayınca manda gibi geviş getirir. Hep arkaya bakar”.
Arkama bakıyorum: Altmış yedi yıl! Ne uzun, ne tükenmez yol! Fakat elde ne kaldı? Mahsul ne?
Püff!.. Hem de pek uzun görünen bu altmış yedi sene şimdi benim için göz yumup açma kadar bir şey!.. Dimağımın milyonda birini doldurmayan gölgeler! Olup bitten hep böyledir. Bir hava, bir hiç, bir yokluk ki halk masallarında adı “bir varmış, bir yokmuş”tur!
Vaktiyle üzerinde özendiğim, didindiğim, çırpındığım şeyler şimdi bana ne kadar gülünç geliyor! Hatırlayıp gülüyorum…
AHMET AĞAOĞLU (1869-1939)Azerbaycanlı (Şuşa 1869- İstanbul 1939) gazeteci, mütefekkir ve politikacı.
Manda Yuva Yapmış Söğüt Dalına Türküsünün Ortaya Çıkış Hikayesi
(Bu yazı Kastamonu yöresinde yapılan araştırmalar sonucu oluşturulmuştur.)
Osmanlı döneminde Kastamonu’da her bahane ile halktan vergi toplayan, zalim bir bey varmış. Halk ozanları da köy düğünlerinde ve diğer sazlı sohbetlerde beyin bu uygulamalarını, bu adil olmayan düzeni, türküleri ile eleştirirmiş. Bu eleştiriler beyin kulağına gitmiş. Bey çok kızarak, yöredeki din adamlarına da talimat verir ve kendisine yapılan eleştirilere karşı onları da uyarır. Beyin bu kızgınlık ve sözlerini de camilerde imamlar konuşmalarında halka parça parça söyler olmuşlar. Konuşmalarda beyi haklı kılacak söylemleri öne çıkarmışlar. Ancak ne var ki ozanlar beyin de eğlencelerinin vazgeçilmezleri arasındadır.
Bir gün bey misafirlerini ağırlamak için bir şölen düzenler. Ozanlar da eğlence için çağrılırlar. ancak bey şu talimatı verir: “bu çalgıcılara herkese verilen yemek, et verilmeyecek. Cezalandırılacak. Dillerini tutmasını bilecekler. Onlara sadece et suyu ve ekmek verilsin. Bir de söylemlerinde idare eleştirilmeyecek, eğlence böyle olacak. Onun dışında ne yaparlarsa yapsınlar “.
Öyle de yapılır. Çalgıcılara et suyu ve ekmek verilir. Kastamonu’da tirit yemeği et suyuna ekmek doğranarak yapılan bir yemektir. Çalgıcılar bu et suyuna ekmeği doğrarlar ve yerler.
Eğlenceye sıra gelince ozan bu türküyü yakar. Kendisine yapılan bu haksızlığı bey ile dalga geçerek dile getirir. Türkü hiciv örneğidir. Güldürürken, eğlendirirken, düşündüren, yeren, dalga geçen, gönderme yapan ve ders veren özelliktedir.
Şimdi gelelim türkünün sözleri ile neyi anlattığına:
“sabahleyin erken çifte giderken, aman aman öküzüm torbadan düşmüş, gördün mü?”
Öküz Kastamonu’da köylünün en çok işine yarayan hayvandır. Öküz gücü köylünün asıl dostu ve güçlerinden birisidir. Onunla kütükleri dağdan aşırır, onunla çift sürer ve onunla harman alır. Kastamonu dağlık engebelik bir yerdir. Bir yere çift sürmeye gidildiğinde günün yarısı nerede ise yolda geçer. Bu nedenle sabahleyin erken kalkılır ve hemen yola çıkılır. Asıl gücü olan öküzün yemlenmesi için zaman yoktur. Bu nedenle varılmak istenilen yere gidilirken yolda öküzler boyunlarına asılı torbalardaki yemler ile karınlarını doyururlar. Çift sürülecek yere varıldığında hem öküzler bu sayede karınlarını doyurmuşlar hem de zamandan kazanılmış olur. Ancak yolda giderken öküzün boynundaki torba düşer ise ve bunun farkına varılmaz ise hayvan çift sürülecek yere geldiğinde aç kalmış olur. Dolayısı ile de aç öküz tarlada verimli olamaz. Şimdi yukarıda anlatılan bu köylü gerçeği ile yemeği kesilmiş olan ozan arasındaki bir benzetmedir. Yani ozan kendisini köylünün esas dostu ve gücü olarak görüp yemeğinin kesildiğini yani “öküzün torbadan düştüğünü” söylüyor. Sonra da soruyor köylüye; “bu akıl almaz olayı gördün mü?” diye. Sonra devam ediyor:
“amanını amanını amanını yandım tridine tridine tridine bandım bedava mı sandın, para virip aldım”
“Amanın ben yandım. Çünkü yemeğim kesildi. Kuru ekmeği suya banıp tirit yiyorum. Aç bırakılıyorum. Bu bedavadan, hiç yoktan, durup dururken başıma gelen değildi. Ben bunun bedelini beyi eleştirerek; bir bedel karşılığı ve anlaşılır olan kısmıyla, para verip ödedim” diyor. Sonra devam ediyor:
“manda yuva yapmış söğüt dalına, aman aman yavrusunu sinek kapmış gördün mü?”
Manda yine yörenin önemli geçim kaynaklarından biridir. Sütünden, yağından ve gücünden faydalanılır. Ancak mandanın derisi tüysüz olup dış zararlılara karşı da korumasızdır. Salkımsöğüt dalları yerlere doğru yayılır. Böyle yayılmış salkımsöğüt dalları mandalar için gölgelik teşkil eder. Mandalar da güneşe karşı dayanıksız olan derilerini korumak için gölgelik yer olarak söğüt dalları arasına yatarlar. İşte böyle bir yere yatmış mandanın yavrusu da yanında imiş ve söğüt dalları onları yerde sardığı için “yuva yapmış” gibi olmuşlar. Mandanın yavrusu daha ince ve korunmasız olduğundan sinek çok kolay olarak o yavruyu ısırmış. Kastamonu ağzında “kapmak” ısırmak demektir. Bu şekilde mandanın yavrusunun canı yanmış oluyor. Burada anlatılmak istenilen de şudur: manda yani yağı ve sütü ile gücünden faydalanılan köylüdür. Köylü kendisini korumak ile görevli beyin gölgesinde bir yuva kurmuş. Onun canı ozandır. Ozan halkın yavrusudur. Ancak korumasızdır. O ozanın canı yandı. Bir sinek onu ısırdı. Ey köylü sen bunu biliyor musun? Bu akıl almaz olayı gördün mü? diyor. Türkü nakarat kısmından sonra şöyle devam ediyor:
“sabah ezanını okurken aman aman müezzin minareden uçtu gördün mü?”
Yazının başında beyin din adamlarına talimat verdiğini ve onların da camilerde bey lehine konuştuklarını söylemiştim. Bu kıta, beyden yana tavır koyan imamlara eleştiridir. Diyor ki; bu zulmü yapana karşı söz söylediğimiz için imamlar da uçtular. Onu da kaybettik artık erenlere kavuştular. Zulümden yana tavır koydular. Bu olmaz şeyi de gördün mü? Biliyor musun? diyor.
“aşağıdan gelir Türkmen koyunu selviye benzettim yarin boyunu” olarak, giriş kısmına, türkünün TRT repertuarına alınması sırasında bir ekleme yapılmıştır. Asıl türküde bu bölüm yoktur.