Remziye Hisar Sözleri

PAYLAŞ
Remziye Hisar Sözleri

Yazımız 1 Ocak 2025 tarihinde güncellenmiştir.

Remziye Hisar Sözleri

Sitemizde ki ünlü sözlerini hazırlarken sözlerini hazırladığımız kişi hakkında kısa bir bilgi verip sözlerine geçeriz.

Ama bu yazımızın konusu olan Bilim insanı Remziye Hisar hanımefendinin hayatını kısaca değil biraz uzunca anlatacağız. Adı çok bilinmeyen bu değerli insan Google tarafından 13 Aralıkta Doodle yapılmasa yine çoğu kimsenin haberi olmayacak.

Remziye Hisar

Osman Hamdi’den sonra bu toprakların ilk doktoralı ismi… Üstelik bu çalışmasını Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde iki çocuklu yalnız bir anne olarak tamamlamış bir kadın… Türkiye’nin ilk kimyageri…

Remziye Hisar, 1902 yılında Üsküp’te doğdu. 3 senelik İstanbul Nazperver Kalfa Mekteb-i İptidaisi’ni 1 senede bitirdi.Üç yıllık okulu bir yılda, henüz dokuz yaşında iken başarıyla tamamlayarak zekasının ilk sinyallerini verir. Sonrasında ise okulundan birincilikle mezun olmuş. Mezun olmasının ardından da Darülfünun’un kimya bölümüne kaydını yaptırır.

 

Her şeyin karışık olduğu savaş yıllarında üniversitede pozitif bilim okumaya ve bilim kadını olarak ismini ve ülkesinin ismini dünyaya duyurmaya niyetli olan genç kadının yolu, ilk kez babası tarafından kesilir. Babasının “Bana bak kızım, sen baron kızı değilsin; ben ölünce ne yapacaksın? Evlenmeye mecbursun, taliplerinden birini seç” diyip kendisini üniversiteden almayı düşündüğünü belirtir.

Ama o, okumayı, okulunu bitirmeyi, bir meslek sahibi olmayı aklına koymuştur, evlenmek en son düşündüğü şeydir.

Fen derslerinin zayıf olduğunu gördüğü Dar ül Muallimat’tan sonra Darülfünun Kimya bölümüne girdi

Bu sırada kimya bölümünde bir söylenti dolaşmaya başlar: Bakü’de açılacak bir okul için kimya öğretmenleri aranmaktadır.

İstemediği biriyle görücü usulü evlenmektense, öğretmenlik yapmak üzere Azerbaycan’a gitmeye karar verir ve izni de babasından değil annesinden alır. Birkaç kadın öğrenci ve hocalarıyla birlikte Bakü’ye hareket ederler ve burada savaş koşullarında epey zorluk çekerler.

O günlerini şöyle anlatıyor: “Aradan 20 gün geçmişti ki bir haber geldi. Maarif vekili bizlerden birini ders verirken dinlemek istemiş. Erkek öğretmen okulunda erkek öğrencilere ben ders verecektim. Bu benim ilk hocalığım olacaktı. Yabancıların önündeydim ve başarım memleketimin başarısı olacaktı. O derste Çanakkale Zaferi’ni anlattım. Dersten çıktıktan sonra maarif vekili gelip elimi sıktı, beni tebrik etti. Bakü’de kalmamıza bu ders üzerine karar verildi.”

Bakü’de bir erkek okulunda çok zor koşullar altında öğretmenlik yaparken eşi reşit Süreyya Gürsey ile tanıştı ve onunla beraber İstanbul’a döndü. Adana’ya tayin olduktan bir süre sonra eşi ile birlikte eğitim programıyla Paris’e giden Hisar, adını bilim dünyasında duyurabilmek amacı ile Sorbonne’da kimya bölümünde öğrenim görmeye başlamış.

Bu eğitim programı ise Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan bir projedir. Şöyle ki 1925-1945 yılları arasında pek çok başarılı Türk öğrenciye, Avrupa üniversitelerinde devlet bursuyla okuma imkânı tanınır.

Atatürk bu öğrencileri, “Sizi bir kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olup dönünüz!” sözleriyle uğurlar eğitim yolculuklarına.

Bu öğrenciler, öylesine başarılı olurlar ki, yıllar sonra her biri Türkiye’nin en önde gelen insanları arasında yer alır.

Bu öğrenciler arasında yazar Sabahattin Ali, besteci Ahmed Adnan Saygun, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın varlığını ilk kez ortaya koyan jeolog İhsan Ketin, kendi kuramıyla dünyanın ünlü matematikçileri arasına giren Cahit Arf, şair Cahit Sıtkı Tarancı, ressam Mahmut Cûda, tarihçi Enver Ziya Karal, metalurji mühendisi Şahap Kocatopçu, arkeolog Ekrem Akurgal gibi bir çok öncü isim bulunur.

İşte o öğrencilerden biri, Sorbonne’da okuyan ilk Türk kadını olan ve Madam Curie’nin de öğrencisi olan kimyacı Remziye Hisar’dır.

Hisar’ın en büyük hayali, fen bilimlerinde bir Türk’ün önemli bir yer sahibi olmasıydı.

Ki Sorbonne’da o yıllarda Langevin ve Madam Curie gibi çok tanınmış isimler ders vermekteydi. Remziye Hisar’a göre onları tanımak ve derslerini izleyebilmek çektiği bütün zahmetleri unutturuyordu. Biyokimya sertifikası alan Hisar, Paris’te devletin verdiği bursla öğrenim gördü.

Öğreniminin ardından doktora tezini de tamamlayınca, Türkiye’ye dönüp, 1933-1936 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde kimya ve fiziko kimya doçenti olarak görev yaptı. 1947 yılında İTÜ Makine ve Kimya doçentliği görevine başlayan Hisar, 1959 yılında profesör olduktan sonra 1963-1973 arasında İTÜ Kimya Fakültesi’nde kürsü başkanlığı görevinde bulundu.

Remziye Hisar ve öğrencileri laboratuvar dersinde.

1973 yılında da başarılı akademik kariyerinin ardından emekliye ayrıldı. 1992’nin Haziran ayında ise, oğlunun vefatının birkaç ay ardından, hayata gözlerini yumdu.

1956’da Fransa Hükümeti tarafından “Officer de l’Academie” nişanına da layık görülen bu başarılı bilim kadınımıza Madam Curie’nin, kendisinin bu başarısını fark edip Hisar’a kendi asistanlığını teklif ettiği; fakat Hisar’ın, ülkesine hizmet etmek için Türkiye’ye dönmesi gerektiğini belirttiği de söylenir.

1991’de Tübitak Hizmet Ödülü alan Hisar’ın çocukları da kendisi gibi bilim aşığı olarak yetişmiş. Nitekim Hisar, dünyaca ünlü fizikçi Feza Gürsey ve Milletlerarası Psikoloji Cemiyeti’nin tek Türk üyesi olan psikiyatrist Deha Gürsey’in annesi.

Remziye Hisar Sözleri

Fen derslerinde kanunlarda olsun, buluşlarda olsun hep yabancı isimler görmek beni kahrediyordu. Fen alanında bir tek Türk ismi görememenin ezikliğini, bu dalda başarılı olursam giderebilirim sanıyordum.

 

Sonra dersleri dinlerken kağıttan uçak yapıp birbirlerinin kafalarına atarlardı. Yalnız bunu her hocaya yapamazlardı. Fabry’nin dersinde herkes mum gibi dinlerdi. Madam Curie’de de son derece sessiz ve hürmetkardılar.

M. Ali Alpar

 

“Sorbonne’da o yıllarda çok tanınmış hocalar vardı. Langevin gibi, Madam Curie gibi. Hoca kürsüye çıktığında talebe ayağa kalkmaz, beğendikleri hocayı alkışlar, beğenmediklerine ayak sürtüp bağırırlardı. Yalnız Madam Curie’nin dersinde tüm öğrenciler çok sessiz ve hürmetkardılar.”

 

… Osman Hamdi Bey bir devlet lisansı yapmış. Benden evvel devlet doktorası yapan Sorbonne’da bir tek o var. Hem science naturel yapmış, hem de fizik ve jeoloji.

– Öyle mi? Ben bunu bilmiyordum. Çünkü Osman Hamdi Bey, Türkiye’de hep müzeciliği başlatan arkeolog, ressam olarak bilinir.

M. Ali Alpar

 

“Mezun olduktan sonra Darülfünun’un kimya şubesine yazıldım. Sebebi de şu: Fen derslerinde daima, kanunlarda olsun diğer şeylerde olsun, hep yabancı isim olması, bir tek Türk adı olmaması beni kahrederdi. Sanki o eksiği ben tamamlayacakmışım zannederdim.”

Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar, M. Ali Alpar

“Sonra aynı günlerde, aradan iki gün geçmeden bir gün odama Fransa sefaretinden bir memur geldi ve bana bir kağıt uzattı. Açınca şaşırdım, Fransız Hükümeti bana Napoleon zamanında tesis edilen ve yabancı ilim adamlarına verilen akademi nişanının officier rütbesine layık görüldüğümü bildiriyordu. Böylece zannediyorum ki kadınlar arasında, laboratuvarda çalışanlar arasında o devirde yabancı bir ilim nişanı galiba ilk ben almış oluyordum.”

Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar, M. Ali Alpar

 

1956 senesinde, gazetelerde bir Amerikalı profesörün Illinois Üniversitesi’nden geldiğini ve İstanbul Üniversitesi’nde poli­fosfatlar üzerinde bir konferans vereceğini okudum. Ben de polifosfatlar , metafosfatlar üzerinde çalıştığım için ne yenilik var diye dinlemeye gittim. Bu profesör konferansına Türkiye’deki Hisar’ın bu mevzuda çok mühim buluşları olduğunu söylemekle söze başladı. Dinleyici öğrenciler beni tanımıyorlardı, çünkü İstanbul Üniversitesi’nden uzaklaşalı hayli olmuştu. Kim bu Hisar diyorlar; adam mütemadiyen Hisar’ın yaptıklarının, buluşlarının ne kadar mühim oldu­ğunu anlatıyordu.

Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar, M. Ali Alpar


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir