Yazımız 3 Ağustos 2024 tarihinde güncellenmiştir.
Rıfat Ilgaz Sözleri…
Tam adı Mehmet Rıfat Ilgaz olan Türk şair, romancı ve öykü yazarının kitaplarından aldığımız alıntılardan bir demet hazırladık.
Hepimizin yüzlerce kez severek ve gülerek izlediği Hababam Sınıfının yazarı olan Rıfat Ilgaz 8 Mayıs 1911 tarihinde Cide’de doğup 7 Temmuz 1993 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Özellikle Hababam Sınıfı romanıyla tanındı. Hem yazılarında hem de kişisel hayatında toplumcu bir çizgi devam ettirdi.
Rıfat Ilgaz Sözleri
Bir ye, bin şükret.
“Sen küçülmezsin, kitapları sevdiğin sürece…”
Bir gemicinin sevinci, neşesi, denizin yüzüne bağlıydı.
Açların boyun büktüğü memlekette, Kişi özgürlükten laf etmemeli.
“İnsan birini sevince nereye giderse yanında götürüyormuş gibi gelir.”
Ya ezenden yana olacaksın ya da ezilenden! Bu işin az şekerlisi çok şekerlisi olmaz.
Kötü öğretmen, kötü öğrenci, kötü veli yoktur. kötü eğitim sistemi vardır.
İnsanların en namussuzu kimdir bilir misin? Herkes toprağı için cephelerde dövüşürken, düşmana arkasını dönüp kaçandır.
“Gün geçecek, devran geçecek, Keloğlan muradına erecek. Yıkılacak hasbahçenin çitleri,ağlayanlar gülecek…”
Vicdanınızın tellerine kulağınızı dayayacak, mutlaka bir ses alacaksınız. Bu gerili tellere şöyle tırnağınızın ucuyla bir dokundunuz mu…
Sorunlarını, bütün sorunlarını çözümlemiş toplumlar henüz yok ! Sanatçı bu sorunları bulup çıkarmakla görevli kişidir.
Yeri gelince bilmek de para etmiyor. İnsan bi şeyin üstesinden gelebilmeli. Üstesinden gelecek kadar yürek olmalı insanda, güç olmalı…
Burnunu çeke çeke ağlamak,
Belki biraz çocukça.
Ağlamak, hüngür hüngür ağlamak,
İçini çeke çeke, İnsanca!
Her işe aklı yatan çocuğum
kalktığın zaman tahtaya yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç sırtında ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak utanmak bize düşer çocuğum!
” Var mı evin barkın, tarlan toprağın ?
Var mı başını sokacak bir çatın, çatıda bir katın, ahırda atın, denizde yatın, boynunda kravatın ? “
Kavganın sürüp gitmesi, zenginlerin zenginliklerini sürdürebilmeleri için gerekliydi, yalnız bizde değil, bütün yeryüzünde.
” Ne insancıldır şu uyku. Ne özgürü ayırt eder, ne tutsağı. Giriverir hemen koynuna. Şunu da söyleyebilirim biraz daha ileri giderek…
Zengine karşı daha nazlıdır da, yoksula hemen veriverir kendini. Ne altındaki ot yataktan iğrenir ne üstündeki çuldan çaputtan tiksinir. “
Simit mübarek bir nesnedir. Bu işe simitten başlamamızın tek gayesi, onun kutsallığından yararlanmamız içindir. Simit, hele susamlı kandil simidi, sembolümüzdür bizim. Bu kutsal halka, çayla işbirliği ederek çok canlar kurtarmıştır. Bu yüzden, cankurtaran simidi tabiri dilimize ve edebiyatımıza geçmiştir çocuklar.
“Hocam,” dedi, “bir sorum var sana.”
“Sor, evlat!”
“Bu Hazreti İsa var ya… Ne yer ne içer göğün dördüncü katında?”
Kızmıştı hoca. Yürüyüp gitmek istedi, gönlü razı olmadı.
“Behey uğursuz oğlu uğursuz,” dedi, “şu kadar zamandır bu köydeyim, daha bir gün hocamız ne yer ne içer, sordunuz mu hiç? Tanrı’nın buyur ettiği İsa, onun yanında aç mı kalacak?”
Hoca Nasrettin ve Çömezleri, Rıfat Ilgaz
“Hiç yakalanmış hırsızı, göz göre göre salıveren hakime de rastlamamıştım!”
Öğretmen emeklisi:
“Hayrola!” dedi. “Vukuat mı var!”
“Ekmek çalan biri beraat etmiş!”
Takmaz Niyazi karıştı lafa:
“Asmamışlar demek!”
“Hiç olmazsa altı ay vermeliydi Hakim. Haydi diyelim ki beraat ettirdin, ne demeye gazetelere verirsin. İt uğursuz okusun da fırınlara saldırsın diye mi?”
Yargıç emeklisi Nihat Haktanır:
“Hiç üzülme sen!” dedi, “İt uğursuz gazetedeki yazıyı okumaya başladığı gün ekmek çalacak adam kalmaz memlekette…”
“Masmavi bir deniz… Kıyıları da dantelli gibi, anneciğim, bu denizin bir adı var mı?”
“Var kızım, Karadeniz!”
“Karadeniz mi dedin anneciğim? Bu güzel denizin neresi kara? Masmavi… Kimi yerleri de… Şey…”
“Mor, lacivert…” diyecekti. Bu renklerin adını bulup çıkartamıyordu; ama aradığı renklerin içinde hiç de kara yoktu.
“Yanlış ad koymuşlar… Ben olsam bu güzel denize hiç de Karadeniz demezdim!”
Annesi gülüyordu:
“Belki, adını böyle güzel bir günde koymamışlardır. Fırtınalı günlerde koymuş olacaklar, böyle masmavi olacağını hiç düşünmeden…”
1991’de kaleme aldığı son şiirinde şöyle seslenmiştir
Elim birine değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!