Yazımız 1 Nisan 2024 tarihinde güncellenmiştir.
Teravih Sözleri…
2024 yılı Ramazan ayı 11 Mart Pazartesi günü başlıyor. Ramazan ayı geldiğinde iftar, sahur ve teravih kelimeleri gündemimize girer. Hatta ramazanın gelmesini bir gün önce kılınan teravih namazları ile anlarız. Bu sene 10 Mart Pazar akşamı ilk teravih namazını kılacak ve gece sahura kalkıp Ramazana merhaba diyeceğiz.
Bu yazımızda teravih namazı ile ilgili alıntılardan bir derleme hazırladık.
Teravih Sözleri
Bu akşam kılacağımız Teravih namazını Rabbim kabul eylesin…
Teravih, Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup “rahatlatmak, dinlendirmek” gibi anlamlara gelir.
Komisyon
Bu durumda terâvih namazı, günahların affına sebep olan kıymetli ve eşsiz amellerden birisi olmaktadır.
İbrahim Gadban
Rahmet, Mağfiret ve bereket ayı hayırlı olsun. Allah nefsimizi terbiye ettiğimiz feyz dolu oruçlar tutmayı nasip etsin. Hayırlı Teravihler.
Ne kadar güzel bir gün akşamı teravih gecesi sahur arkası ramazan şükürler olsun yaradan teravi namazınız mübarek olsun..
Ramazan orucu ile ilgili bir namaz (teravih namazı) açıkça sağlıkla ilgilidir ve tıbbi bir amacı vardır. Bu, ancak İslam’da mümkündür.
“Her kim Ramazan ayında, inanarak ve sevâbını sâdece Allâhü Teâlâ’dan bekleyerek terâvîh namazı kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.”
Müslim bin Haccâc (Sahih-i Müslim, Müslim bin Haccâc)
Osmanlı heyetinin Paris’de bulunduğu sırada Ramazan olur; oruç tutar, teravih namazı kılarlar. Osmanlı heyetinin iftar yemeği yemeleri, cemaatle tesbih çekip namaz kılmaları Parisli kadınların ilgisini çeker; ısrarla izin alır, gelir saatlerce seyrederler
Yirmisekiz Mehmet Çelebi
Ruhta muhabbet vâkî olunca, yirmi rekatlık teravih namazı hafif gelirken, muhabbetsiz kılınan dört rekatlık sabah namazı ağır gelir. Bunun gibi davranışlardaki ağırlık ve tembellik de muhabbetsizliğin bir netîcesidir. İşte bu misâller tahlîl edildiğinde görülür ki, sâlih ve sâdıklarla berâberlikte muhabbet hisleriyle dolu olmak, mâneviyât yollarındaki nice güç yokuşları bertaraf eden rûhânî ve âdetâ sihirli bir tesiri hâizdir.
Osman Nuri Topbaş
Resûlullah, müslümanların orucun emredilmesiyle ilk kez oruç tuttuğu günlerde yatsı namazından sonra, daha önce yapmadığı bir şekilde cemaate fazladan namaz kıldırdı. Bu Peygamberimiz(sav) tarafından ” Kıyâm-ı Ramazan/Kıyamül-Leyl” şeklinde tanımlanan teravih namazı idi. Bu namazla Resûlullah, oruçla gerçekleşecek arınmanın namazla da desteklemesini arzulamış olmalıdır. Bu nedenle ‘ Allah(c.c) sizlere Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de kıyâm-ı ramazanı sizler için bir sünnet kılmak istiyorum*’ dedi.
* İbn Mâce, İkametu’s-Salât 173; Ahmed,Müsned. I191,195
Celaleddin Vatandaş
Eğer “eğlence” hayattan alınan zevki arttırmak anlamına geliyorsa, yürekten inanan insan için, en büyük “eğlence” ibadettir; çünkü ibadet anı, en zevkli andır. Bu yüzden toplu ibadetler (cuma, teravih, bayram namazı, tespih namazı, oruç vs.) şölene benzerdi; bu anlamda hayatın hemen her anı bayrama dönüşürdü.
Yavuz Bahadıroğlu
Benim aklımda kalan iki enstantane şöyle: Erenköy Zihni Paşa Camii’nde teravih namazı… Cemaat huşu içinde namazını eda ederken, avluda bir ses yankılanıyor, “gool” diye canhıraş koro halinde bir bağırış. Fener, gol atmış. Yandaki kahvede maç seyreden insanlar seviniyor. Ben bu Türkiye’yi seviyorum. Teravihin neşesiyle futbolun neşesini ayrı ayrı, birbirine hiç kızmadan yaşayabilen Türkiye’yi seviyorum.
Kemal Sayar
Ömründe iki rekâtlık bayram namazından başka namaz kılmayan biri, günün birinde şehre iner. Her tarafın cıvıl cıvıl kaynadığını, minarelerde kandillerin pırıl pırıl yandığını görünce şaşırır ve bunun sebebini sorar. Kendisine “Teravih namazı kılınıyor” derler. Heveslenir ve oğluna “Sen burada azıcık bekle. Ben iki rekat namaz kılıp geleyim” der. Meğer girdiği camide hıfzı güçlü hafızlardan biri hatimle terâvih namazı kıldırıyormuş. Adam bakmış ki, namazın biteceği yok! Bir ara caminin kapısından başını uzatmış, dışarıda bekleyen oğluna seslenmiş:
– Bana bak çocuk! Sen boşuna bekleme! Eşeği al, hemen köye git. İmam işi inada bindirdi. Ben sonuna kadar dayanacağım!
Dursun Gürlek
“İri yarı bir adam olan Keçecizâde İzzet Molla Fatih’de bir camide teravih namazı kılıyor. İmam acele acele kıldırdığı için Molla nefes nefese kalıyor. Namazın ortasında camiye, elinde fener biri geliyor. İmamın selâm verdiğini görünce “Eyvah, yetişemedik” diye hayıflanıyor.
Bunu duyan İzzet Molla:
Birader, biz içindeyken yetişemiyoruz, sen dışardan nasıl yetişeceksin, diyor.
Bugün de öyle değil mi? Teravih namazını biraz yavaş kıldıran imamlar, bir süre sonra cemaatsiz kalıyor. Malûm ya sür’at asrında yaşıyoruz. Dolayısıyla jet (!) imamlara ihtiyacımız var. Yavaşça ve ta’dil-i erkâna riayaet edilerek namaz kılmak söz konusu olunca tembel kesilen bazı Müslümanların, hızlı teravih gündeme gelince çevikleştiklerini görüyoruz.
Bir dost meclisinde Ahmet Yüter hocamız anlatmıştı: İşte böyle hızlı imamlardan biri, nasılsa bir akşam teravih yavaş yavaş kıldırmış. Namaz bittikten sonra cemaatten bir, sebebini sormuş. İmam Efendi “Bu akşam radara yakalandık” demiş. Meğer o gece camiye, bağlı bulunduğu müftü gelmiş.”
Dursun Gürlek
“Beş buçuk yaşımda olacaktım, babam bir ramazan gecesi beni evimizin az ilerisindeki camiye teravih namazı kılmaya götürdü.
— Önündeki büyükler ne yaparsa sen de öyle yaparsın! dedi.
Teravih namazı bu, kıl kıl bitmez…En arkadaki safın gerisindeydim.
Yattık, doğrulduk, kalktık…
Yattık, doğrulduk, kalktık…
Kaçıncı rekâttaysa ben bir secdeye varışımda, başımı halıya dayayıp bir daha kalkamamışım, uyuyakalmışım…
Namaz bitince, beni camide aramışlar da bulmuşlar. Babam kucağına alıp eve getirdi. Bunu sonraları sık sık anlatır gülerdi.
Bir Cuma günü de beni başka bir camiye götürdü. Öğle namazından sonra bir adam Kur’an okudu.
Çok güzel okumuş. Babam o adamla tanıştı, bizim eve getirdi. Adı: Galip, Ali Galip… Benim Galip Amcam oldu…
Galip Amcam bir roman: Arapça, Farsça, Fransızca ve yüksek matematik bilen, şiirler yazan bir rüfaî ve kadirî dervişi…
Zamanına göre çok devrimci, ilerici bir adam olduğu için, ne hocalarla, ne şeyhlerle uyuşabilirdi; bu yüzden işi gücü de yoktu. Hem de hattat’tı, hem de beste yapardı, hem de marş bile bestelerdi.
Beni Galip Amcam okuttu. İlkin ondan okuma – yazma öğrendim, sonra Arapçaya başladık; Emsile, Bina, Maksut…
Sekiz yaşımda hafız oldum…Hafız oluşuma babam çok seviniyor, benimle övünüyor, annem de buna çok kızıyordu.
Cübbe giydirdiler, başıma sarık sardılar. Kasımpaşa’da Uzunyol yanındaki Büyük Cami’de
öğle namazlarından sonra Kur’ân okurdum ,beni dinleyenler ağlarlar, tecvit bilmeme de şaşarlardı.
Aziz Nesin
Paris’te Ramazan
Bu esnada Ramazan-ı Şerif geldi, oruç tuttuk ve giceleri, cemaatle teravih namazı kıldık.
Bu esnada Merşal gelüp ayan ve ekabirden selam getürup “Rica ederim ve niyaz ederiz ki, hanımlarımız gelüp iftar eyledüğünüzü ve yemek yidüğünüzü seyretmek isterler. Eğer ki izniniz olursa cümlemizi sevindirirsiz ve belki kralımız dahi hazzeder” dedi.
Çaresiz kalup: “Elimizden ne gelür, hoş geldiler, safa geldiler” dedik, gitti. Anı gördüm ki, akşama yarım saat kaldıkda bir iki yüz avrat, altın ve ziynet içinde ve elmaslara batmış halde gelüpkarşu be karşu sandalyelere oturdular. Güya konağımız kadınlar evine dönüp doldu, taştı. Sonra etrafımızda olanlardan dahi iznimizi haber alanlar bir taraftan gelmede. Birkaç bin kadın içinde kaldık. Sanki düğün evine döndü.
Hele her ne hal ise bu azabı çeküp iftar ettük ve yemek yedük. Bundan sonra teravih namazını gece eda eyledük. Bunlar, teravih kıldığımızı ertesi günü haber almışlar. Yine iftara yarım saat kalınca bir iki bin avrat kızlar çıkageldiler. Her biri şekerleme ve çörekler getirdiler. İftar ve taam eyledik. Bunlar gitmezler, saat üçe varınca oturdular. Meğer namazı beklerler imiş. Çare yok, abdest alup namaz kıldık. Tekrar izin istediler. Her gece bunlar gelüp iftar ve taam ile namazımızı temaşa etmek için yalvarır oldular, izin verdük. Cemaatle oturup gece teravihi tamam eda idüp ilahiler ve tesbihlerle bütün kadınlar bizleri seyretti ve hayran oldular.
Paris’te Bir Osmanlı Sefiri, Yirmisekiz Mehmet Çelebi
Aziz Nesin’in Kaleminden Bir Ramazan Anısı…
“Ramazan…Yoksul evlerinde bile geçim sıkıntısının belli edilmediği aydır.
İftar soframızda annemin yaptığı iki türlü reçel ile peynir, zeytin, pide. Babam, iftar topu patlayınca, iftarlıklardan bir iki lokma alır, sonra hemen cigaraya sarılır, cigarasını içtikten sonra akşam namazını kılar, sonra yeniden oturur sofraya.
Çorba gelir, sonra başka bir yemek…
Annem sahur için kalaylı bakır tas içindeki ılık suda pestil ezer, erik pestili, kaysı pestili. Pestili ezdikten sonra bir komşuya gideceğiz.
Komşudan dönünce yataklarımız hazır olsun diye, annem önceden döşekleri serer yere, yorganları da örter…
Bir eve konuk gidiyoruz, babamın bir arkadaşı. Üç odalı bir katta oturuyorlar, demek zengince insanlar…
Babamla arkadaşı teravih namazı için camiye gidiyorlar.
Konuk olduğumuz evin kocaman bir kızı var, gelinlik kız. Beni çok seviyor…
Teravih namazından geliyorlar. Biz de evimize dönüyoruz. Yollarda uyukluyorum.
Çok hoşuma giden bişey var:
Babam odamızın kapısını açar açmaz, daha annem lambayı yakmadan, kapı eşiğinden kendimi yere serili yatağa fırlatmak…
Bu oyuna bayılıyorum. Her gece konukluk dönüşü daha eşikten atlıyorum yatağın içine.
Bir gece yine dönmüştük o tanıdık evinden. Her geceki gibi, oda kapısının eşiğinden balıklama atladım, ama döşeme tahtalarının üstüne…
Neye uğradığımı şaşırdım. Annem o gece evden çıkmadan yatakları sermemiş.
Ben yerden kalkamıyorum.
Annem gülüyor, babam gülüyor, ben gülüyorum, hep gülüyoruz.
Bizim evde böylesi gülüşüldüğü çok azdır.
Bu küçücük evimizin mutluluğu.
Mutluluk, yoksul evimize pek seyrek uğrar, pek seyrek gülüşürüz.”
Aziz Nesin