Trevanian Sözleri

PAYLAŞ
Trevanian Sözleri
  • 1403
  • +
  • -

Yazımız 1 Ocak 2025 tarihinde güncellenmiştir.

            12 Haziran 1931  ABD doğumlu olan Trevanian, 14 Aralık 2005 tarihinde İngiltere’de vefat eder. Romanlarında genellikle Trevanian takma adını kullandığı için bu isimle tanınır. Vasiyetine uygun olarak mezarının yeri açıklanmadı.

            “Trevanian” adıyla yazdığı casusluk ve macera romanlarıyla ünlenen Rodney William Whitaker, kendi adının dışında, “Nicholas Seare” ve “Benat LeCagot” gibi birçok takma isimle değişik konularda eserler yayımladı.

           Shibumi adlı macera romanı dünyada satış rekorları kırmıştır.

Trevanian

           Katya’nın Yazı, Hesaplaşma, Yirminci Mil Türkçeye çevrilen ve en bilinen kitapları. Kitapları dünyada milyonlarca basılan Whitaker, yaşamı süresince hiç ortaya çıkmayarak kendisini gizledi.

           Yazarın eserlerinden yaptığımız alıntılarla bir demet hazırladık.

Trevanian Sözleri

Korkaklığından korkan bir korkak.

 

Şiddet insanı hiç bir yere vardırmaz.

 

Ne yaptığın değil, nasıl yaptığın önemlidir.

 

Zaman ancak, içi boş olduğu zaman ağırdır

 

Her deliğin altında mağara olmaz, dostları

 

…amaçsız özgürlüğün verdiği sosyal baş dönmesi duygusu…

 

Kazanılan bir beyin, kaybedilen bir hayattan daha önemliydi.

 

Oyalanmak tehlikeli şeydir. Yasa çıkarılıp yasaklanmalı bence.

 

Duaların gücünü hiçbir zaman küçümsememek gerekir.

 

…Hepimiz iştahlarımızın tutsağıyız, Matmazel. Çaresiz tutsakları…

 

…şükretmeyi bil. Çoğumuz istediğimizden azıyla yetinmek zorundayız.

blank

Merhametli olmak iyiydi ama, kendini tehlikeye atacak kadarı da fazlaydı.

 

Benim söylemeye duyduğum ihtiyaç, onun işitmeye olan ihtiyacından fazlaydı.

 

Sana dürüst bir cevap vereceğim.  dedi.

Zahmet edip benim için karakterini değiştirme.

 

Oysa ben çay tiryakisiyim. Öldüğüm zaman otopsimi yapacak adam içimi çizme derisi gibi kahverengine boyanmış bulacak.

 

Hayatım alelade çizilmiş ama vakit yetmediği için ayrıntıları doldurulamamış bir resme benziyor.

 

Mutluluğumuzu herkesle paylaşırız, yabancılarla bile. Önemli olan hüznü ve acıları paylaşmaktır.

 

Kadere karşı yazı tura atmak, yazı da gelse, tura da gelse, kaderin kazanmasına razı olmak demekti.

 

Doğruyu yabana atmayın, iyi kullanıldığında çok etkili bir silâhtır. Ama unutmayın ki silâhlar çok kullanılırlarsa yalama olurlar.

 

Oturup çok garip ve romantik bir tip çizen, sonra ömrü boyunca o tipe benzemeye çalışarak yaşayan bir şair.

 

Hepimiz sosyal nezaketin kurbanı değil miydik? Felaketleri zarafetle karşılamaya kendimizi zorunlu hissetmiyor muyduk? Utanmaktansa mahvolmayı, yok olmayı tercih etmiyor muyduk?

 

Gülüyorum, ama pek seyrek gülümsüyorum. Beklentilerim var, ama umutlarım yok. Esprilerim var, ama mizahım yok. Çok atağım ama hiç cesaretim yok. Açık sözlüyüm ama içtenliğim yok.”

 

Aşkı hiçbir zaman bir insanın bir başka insana olan duygusu olarak yorumlamamış, düşünmemiştim. Bir durum olarak anlamıştım aşkı ben her zaman, iki insanın dışında bir durum. İkisinin paylaştığı bir sığınak.

 

Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da; binlerce kolları vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar.

 

Gerçeğe karşı kazanılacak iki saatlik narkoz için, yani eylem ve ölüm dünyasında kısa bir güven süresi kazanmak için, insan bir iki dakikalık gerçekçi gözleme dayanabilmeli. Söylenenler doğru olsa da, olmasa da…

 

… Korkaklar her zaman için cesur insanlardan daha tehlikeli olurlardı. Bir kere sayıları daha fazlaydı. Sonra, arkadan vururlardı. Vurdukları zaman da kötü vururlardı. Çünkü sağ kalırsanız öc alacağınızdan korkarlardı

 

Adalet belki kördür ama sosyal ağırlıklara karşı da duyarsız değildir. Fakirlere sorular sorulur, söylediklerinin kanıtları aranır; zenginlerin ise ifadeleri kayda geçer, yalnızca imla hatası yapılmamasına dikkat edilir.

 

Terbiye her zaman için merhametten de, sadakatten de, yardımdan da, içtenlikten de daha güvenilir bir şeydi. Tıpkı hak yememenin, karşıdakine eşit şans tanımanın adaletten önemli olması gibi. Büyük sayılan değerler, baskı altına girdiklerinde türlü mantık oyunlarıyla çözülüverirlerdi. Ama terbiye, terbiyeydi. Koşullar ne olursa olsun, hiçbir zaman değişmezdi.

 

Senin orta düzeydeki kimselere karşı duyduğun aşağılıyıcı nefret, onlardaki geniş, kapsamlı kuvveti görmene engel oluyor. sen kendi parlaklığının orta yerinde dururken, gözlerin öylesine kamaşıyor ki, odanın kuytu, karanlık köşelerini göremiyorsun. oralarda kalabalıkların, beyinsiz insan kalabalığının ne tehlikeler hazırladığını görecek şekilde gözlerini ayarlayamıyorsun. ben sana bunları söylerken bile, sevgili öğrencim, sen kendinden yeteneksiz kişilerin, sayıları ne kadar çok olursa olsun, seni yenebileceklerine inanmakta güçlük çekiyorsun. oysa biz artık orta düzeydeki insanların çağında yaşıyoruz. orta düzeydeki insan sıkıcı, renksiz, aptal gibi görünür… fakat ölümsüz tekdüzeliğine devam eder, hiç bıkmaz. amipler her zaman kaplanlardan çok yaşar. çünkü durmadan bölünür, yenilenirler. o ölümsüz tek düzelikleriyle.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir