Yazımız 31 Ocak 2025 tarihinde güncellenmiştir.
Umberto Eco Sözleri…
İtalyan Bilim Adamı, Yazar, Edebiyatçı, Eleştirmen ve Düşünür.5 Ocak 1932 yılında doğan yazar Şubat ayının 19 u 2016 yılında vefat etmiştir. Takma ismi Dedalus’tur.
Dünya kamuoyunun gündemine Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi romanlarıyla giren Yazarın ilk romanı Gülün Adı 1980’de yayımlandı. 1962’de Torino Üniversitesi’nde doçent, 1969’da ise Floransa Üniversitesi’nde görsel iletişim dalında profesör oldu. 1971’de Bologna Üniversitesi’ne geçti ve 1975 yılında bu üniversitenin Gösteri ve İletişim Bilimleri Enstitüsü’nün başına getirildi.
Uzmanlık alanı olmasından mıdır bilinmez, eserlerini özellikle tarih bilgisiyle süsler. Ve, hiç şüphesiz, onun Ortaçağ bilgisi, kitaplarında rastladığımızdan çok daha fazlası.
Dünyanın ilk 100 entelektüeli listelerinde, 2005 yılında 2., 2008 yılında 14. sırada yer almıştır.
Doğum gününde yazarın eserlerinden yaptığımız alıntılardan bir demet hazırladık…
Umberto Eco Sözleri
Gerçek bizi özgür kılar.
Gerçek sevgi, sevilenin iyiliğini ister.
Ölüm korkusu anılara can veriyor.
Her büyük düşünür, bir başkasının aptalıdır.
OSCAR ve NOBEL talihsizliktir; klişe yaratırlar.
Bilgelik, putları yıkmak değil, hiç yaratmamaktır.
Deliler ve çocuklar her zaman doğruyu söylerler.
Kitaplık hem gerçeğin, hem de yanılgının kanıtıdır…
Sabah saatindeki kitap mürekkebinin kokusunu severim.
“yazmaya başlayın bırakın kalem sizin yerinize düşünsün ”
Cüzzamlıyı öpmeyi anlarım ama budalayla el sıkışmayı asla.
Çok bilgelikte çok acı vardır; bilgisini arttıran acısını da arttırır.
Gazeteler yalan söyler, tarihçiler yalan söyler, bugün televizyon da yalan söylüyor.
Öyle bir an geliyor ki, insanın içinde bir şeyler kırılıyor; ne enerji ne istek kalıyor.
İnsan gereğinden çok konuşarak da, gereğinden çok susarak da günah işleyebilir.
Bazı şeyler yürekle sezilir. Bırak yüreğin konuşsun; yüzleri sorguya çek, dilleri dinleme.
İyi bir sorgucunun ilk görevi, önce kendisine içtenlikli gibi görünenlerden kuşkulanmaktır…
Bir tuzaktan korkuyorsan, kendin kur tuzağı. Böylece tuzağa düşenler, senin denetimin altına girer.
İyi seçildiklerinde sözcükler içlerinde öyle büyük bir güç taşırlar ki, betimlenmeleri çoğu kez onların bizzat görülmesinden çok daha doğru fikir sahibi eder bizi.
…kötülüğün nerede yattığını ve nasıl göründüğünü bilmeliyim; bir gün onu tanıyabilmek ve başkalarına da onu tanımayı öğretebilmek için.
Fikirler, yanlış olsalar da, bir kez yaygınlık kazandıktan sonra tek başlarına yollarına devam ederler. Nereye varacakları asla tam olarak bilinmez.
Entelektüeller, yabanıl hoşgörüsüzlükle savaşamazlar; çünkü düşünceden yoksun katışıksız hayvanilik karşısında düşünce silahsız kalır.
Bir tişörtü tasarlayan, pazarlayan, reklamını yapan, alıp-giyen; hep birlikte İDEOLOJİYİ yaymakta ve KİTLE KÜLTÜRÜNÜ oluşturmaktadır.
Kütüphanenizin kucağında hiç üşümeyeceksinizdir. Her halükarda, cahilliğin dondurucu tehlikelerinden korunmuş haldesinizdir.
İşte üzerine konuşarak bitiremeyeceğimiz bu kıymetli yazarı, doğum gününde, sevgiyle anıyoruz ve sizi, bu dünya insanının farklı kitaplarından en özel alıntılarla baş başa bırakıyoruz.
Şimdi hangimiz, çoktan toprak olmuş bir kadının güzelliği uğruna savaşmış olan Achilles’in mi, Hector’un mu, Agamemnon’un mu yoksa Priam’ın mı haklı olduğunu söyleyebiliriz ?
Çünkü bilim, yalnızca insanın yapması gerekeni ya da yapabileceğini bilmesinden ibaret değildir; yapabileceğini, ama belki de yapmaması gerekenin bilinmesini de içerir.
Gençler artık hiçbir şey öğrenmek istemiyorlar, bilim geriliyor, tüm dünya tepetaklak olmuş, körler körleri yönetiyor ve onları uçuruma sürüklüyorlar, kuşlar daha uçmayı öğrenmeden yuvadan ayrılıyor, eşekler çalıyor, öküzler oynuyor.
“Medya susturulsa bile, yeni iletişim teknolojileri durdurulması olanaksız bilgi akışlarına olanak sağlamaktadır; bir diktatör bile bu bilgi akışını durduramaz. Çünkü onun bile vazgeçemeyeceği asgari teknolojik altyapı kullanılarak gerçekleştirilen bir iletişim söz konusudur.”
… Edebiyat, dili biçimlendirmeye katkıda bulunurken kimlik ve topluluk yaratır. Önce Dante’den söz ettim ama Homeros olmadan Yunan uygarlığının, Luther’in İncil çevirisi olmadan Alman kimliğinin, Puşkinsiz Rus dilinin, kuruluş şiirleri olmadan Hint uygarlığının halinin ne olacağını düşünelim.
Bir kütüphanenin sadece okumuş olduğunuz kitapları muhafaza ettiğiniz bir yer olmadığını ama her şeyden önce ihtiyaç duyduğunuzda, günü geldiğinde okunacak kitapları muhafaza ettiğiniz bir depo olduğunu unutmayın. Öyle ki henüz okunmamış bir kitaba gözünüz her takıldığında pişmanlık hissedersiniz.
Hoşgörüsüzlük, her tür öğretiden önce vardır. Bu açıdan hoşgörüsüzlük biyolojik köklere sahiptir, çoğu zaman yüzeysel duygu-heyecan tepkilerine dayanır.
Bizden farklı olan insanlara tahammül edemeyiz: Derilerinin rengi farklı olduğu için, anlamadığımız bir dili konuştukları için, kurbağa, köpek, maymun, domuz, sarımsak yedikleri için, dövme yaptırdıkları için…
Entelektüel işlevi yerine getirmeye karar vermek ahlaksal bir seçimdir, tıpkı cerrahın bir yaşamı kurtarmak için canlı eti kesme kararı almasının ahlaksal bir seçim olduğu gibi. Ama cerrah, ne kesme işlemini gerçekleştirdiğinde acıma duygusuna kapılmalıdır, ne de cerrahi müdahaleyi sürdürmenin bir işe yaramayacağını gördüğü için açtığı yeri kapadığında.
İnsan kendine özgü şekilde olağandışı bir yaratıktır. Ateşi keşfetti, şehirler inşa etti, muhteşem şiirler yazdı, dünyaya çeşitli yorumlar getirdi, mitolojik imgeler yarattı. Ama aynı zamanda hemcinslerine savaş açmaktan, çevresini yok etmek gibi yanılgılara düşmekten bir türlü vazgeçmedi. Terazinin bir kefesine yüksek zihinsel meziyeti, öbür kefesine aptallığı koyduğunuzda neredeyse dengede kalır.
Aptal davranışlarında yanılmaz. Mantık yürütmede yanılır. Aptal şöyle der: Bütün köpekler evcil hayvanlardır, bütün köpekler havlar; kediler de evcil hayvanlardır; demek ki onlar da havlar. Ya da, bütün Atinalılar ölümlüdür, bütün Pireliler de ölümlüdür; demek ki bütün Pireliler Atinalıdır. Ki bu, doğrudur. Ama rastlantı olarak. Aptal doğru bir şey söyleyebilir; ama yanlış mantık yürüterek. İnsan yanlış şeyler söyleyebilir; yeter ki doğru mantık yürütsün.
“Evinizde, şöminenin yanındaki bir koltuğa gömülmüş rahatça otururken kendinize hiç dışarda neler olup bittiğini sordunuz mu? Olasılıkla sormamışsınızdır. Elinize bir kitap alıp bunu şunu okuyor ve gerçekdışı kişilerle olaylardan başkaları adına heyecan duyuyorsunuz… Eğlenceli, değil mi?.. Eski Romalılar da böyle yapıyorlardı, Colosseum’da oturup insanları parçalayan vahşi hayvanlara bakarak, bu kan ve şiddet manzarası karşısında kendilerini eğlendirdiklerinde, başkalarının eylemleriyle yaşamlarına bir tat katmış oluyorlardı… Öyle ya, seyirci olmak güzel şey. Bir anahtar deliğinden gizlenen yaşam. Ama şunu unutmayın: Dışarda ‘gerçekten’ olaylar oluyor… Artık Colosseum yok, ancak şehir çok daha büyük bir arena ve çok daha fazla insana yer var. O keskin pençeler yırtıcı hayvanların pençeleri değil artık, ama insanların pençeleri çok daha keskin ve kötü olabilir. Uyanık ve becerikli olmalısınız, yoksa yutulanlar arasına karışırsınız… Uyanık olmak zorundasınız. Ve becerikli. Yoksa sizi öldürürler.”