Yazımız 28 Ekim 2024 tarihinde güncellenmiştir.
Ursula Le Guin Sözleri…
Tam adı ile Ursula Kroeber Le Guin ABD’li romancı, öykücü, şair, makale Yazarı ve çevirmendir.
21 Ekim 1929 de doğup 22 Ocak 2018 de vefat etmiştir. Bilim kurgu ve fantezi edebiyatının en önemli yazarlarından kabul edilir. İlk romanı 1966 yılında yayımlanır.
Antropolog bir babayla psikolog ve yazar bir annenin kızıdır. İsmini doğum tarihi olan Azize Ursula Günü’nden aldı.
Columbia Üniversitesi’ni bitirdi ve yüksek lisansını “Fransa ve İtalya’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı” üzerine yaptı. Le Guin, 1969’da yazmış olduğu “Karanlığın Sol Eli” adlı romanıyla bilim kurgu dünyasının iki büyük ödülü olan Hugo ve Nebula ödüllerini aldıktan sonra ün kazanmıştır. Ayrıca, 1974’te yazmış olduğu ütopik bilim kurgu romanı Mülksüzler ile 1975’de yine Hugo ve Nebula ödüllerini almıştır. Bilim kurgu ve fantastik kurgunun yanı sıra şiir ve çocuk kitapları da bulunmaktadır.
Eserleri arasında özellikle Yerdeniz Üçlemesi ya da sonradan eklenen dördüncü ve beşinci kitapla Yerdeniz Beşlemesi çok ciddi hayran kitlesine ulaşmıştır. Yazarın eserlerinden aldığımız alıntılarla bir derleme hazırladık…
Ursula Le Guin Sözleri
Duyabilmek için, susmak gerekir .
Geçmişi inkar etmek, geleceği inkar etmektir.
Yaktığın her mum, verir bir gölgeye doğum.
Haksızlıklar kuralları yaratır, cesaret ise onları yıkar
Farklı güneşlerin ışıkları farklıdır, ama tek bir karanlık vardır!
Kıyıya vurmadıkları sürece, balıklar suyun farkında değildirler
Kitaplara değersiz muamelesi yapılmasından tiksiniyorum.
Hiçbir şey senin değil. Kullanmak için var. Paylaşmak için var.
Denizden fırtınalar ve canavarlar gelir, ama kötülük gelmez. Kötülük karadadır.
Balığı bilmek için yüzmeye, yıldızı bilmek için parlamaya gerek yok
Okumayı seven insan az değil. Çoğunluk değil ama tutarlı, sağlam bir azınlık.
Okumak bir iş birliği, bir katılımdır. Herkesin becerememesine şaşmamak lazım yani.
İlk Bakışta değil , Son bakıştadır aşk. Yani ayrılırken sana nasıl bakıyorsa o kadar sevmiştir seni.
Düşünceler baskı altına alınarak yok edilemez. Onlar ancak dikkate alınmayarak yok edilebilir.
Benim kadar ileri gitmek istemeyen hiç kimsenin beni gitmekten alıkoymaya hakkı yoktur
Eğer medeniyetin bir karşıtı varsa, savaştır bu. Bunlardan ya biri olur ya öteki, ikisi birden olamaz.
Dürüst bir adamdan kötü bir haber almayı, bir dalkavuktan duyacağım yalanlara her zaman tercih ederim
Bütün hayatımızı, aslında yapmaktan başka çaremiz olmayan şeyleri rızamızla seçmeyi öğrenmekle geçiriyoruz.
Olgunluk kabuk değiştirmek değil, serpilip gelişmektir. Yetişkin bir insan ölü bir çocuk değil, yaşamayı başarmış bir çocuktur.
Bütün duvarlar iki anlamlı ve iki yüzlüdür. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıdır.
Ne bekleyeceğimizi bildiğimizi sanırız, ama bilemeyiz; beklediğimiz şey gerçekleşmeyecek şeydir, beklemediğimiz şey ise gerçek oluverir.
Hiç kimse cezayı kazanmaz, ödülü de. Aklınızı hak etmek, kazanmak gibi fikirlerden arındırın, ancak o zaman özgür düşünebileceksiniz
Işık karanlığın sol elidir, karanlık da ışığın sağ eli. İkisi birdir; yaşam ve ölüm, yan yana yatarlar. Kemmerdeki sevgililer gibi, tutuşmuş eller gibi, sonuçla yol gibi.
Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil, cahil olduklarını bile bilmeyecek; çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler.”
Bilinçaltı korkunçluklarla, fesatla dolu bir lağım çukuru değildir. Kabuslarla kaynaşan karanlık bir lağım çukuru da değildir. Sağlığın, hayal gücünün, yaratıcılığın pınarıdır bilinçaltı.
Yirmi yaş dolaylarında öyle bir an vardır ki; yaşamın geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı, ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir.
Düşüncenin doğasında iletilmek vardır: yazılmak, konuşulmak, gerçekleştirilmek. Düşünce çimen gibidir. Işığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar. Üzerine basıldıkça daha iyi büyür
Bir mum yakan bir gölge yaratır” kozmozda her şey zıttıyla var olur. aydınlığın dahi bir bedeli vardır. her şey gibi yok olmak zorunda olduğumuz dünyada Nietzche’nin de dediği gibi varlık sonsuz bir yaradır…
Yaşamı bütün olarak görmek için tek yapman gereken şey, onu ölümlü olarak görmek. Ben öleceğim, sen öleceksin; başka türlü birbirimizi nasıl sevebilirdik ki? Güneş de bir gün sönecek, başka türlü nasıl parlamaya devam edebilir?
İnsanı canlı tutan bir yerden ötekine dolaşmak değil, zamanı kendi yanına çekmek. Zamanla birlikte çalışmak, zamana karşı değil… Zamana karşı çalışmaktansa zamanla birlikte çalışmanın en iyi yanı, diye düşündü, zamanın boşa harcanmamasıdır.
Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar… Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur. Günden güne yaşam daha da zorlaşır, yorulursun, ritmi kaçırırsın. Uzaklığı ararsın-ara vermeyi. Dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu, onu ay gibi görmekten geçiyor. Yaşamın ne güzel olduğunu görmenin yolu, ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor.
Acı var. Gerçek. Ona yanlış anlama diyebilirim, ama var olmadığını veya herhangi bir zamanda yok olacağını varsayamam. Acı çekme, yaşamımızın koşulu. Başına geldiği zaman fark ediyorsun. Onun gerçek olduğunu anlıyorsun. Tabii ki, tıpkı toplumsal organizmanın yaptığı gibi, hastalıkları iyileştirmek, açlık ve adaletsizliği önlemek doğru bir şey. Ama hiçbir toplum var olmanın doğasını değiştiremez. Acı çekmeyi önleyemeyiz. Şu acıyı, bu acıyı dindirebiliriz, ama acı’yı dindiremeyiz. Bir toplum ancak toplumsal acıyı – gereksiz acıyı – dindirebilir. Gerisi kalır. Kök, gerçek olan. Buradaki herkes acıyı öğrenecek; eğer elli yıl yaşarsak, elli yıldır acıyı biliyor olacağız. En sonunda da öleceğiz. Bu doğuşumuzun koşulu.